Kural olarak mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlikler satış gibi gösterilse bile bu malların eşin kişisel malı olduğu kabul edilir.

9 min read

Kural olarak mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, karşılıksız kazandırma (TMK m. 220/2) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde olduğu; bu nedenle, eşe geçen bu malvarlığının onun kişisel malı olduğu kabul edilir.

İLGİLİ:

➡️ Mal rejiminin tasfiyesinde; tasfiye konusu malın karara en yakın tarihteki sürüm değeri dikkate alınır.

  • ÖZET:
  • Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK m. 179).
  • Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
  • Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, karşılıksız kazandırma (TMK m. 220/2) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde olduğu; bu nedenle, eşe geçen bu malvarlığının onun kişisel malı olduğu kabul edilir. Kuşkusuz bu işlemin karşılıksız kazandırma olmadığı iddia eden tarafından ispatlanabilir. Tasfiyeye konu 5273 ada 10 parsel 4 nolu bağımsız bölüme ait tapu kayıtlarının incelenmesinden, davalı eşin evlilik birliği içinde taşınmazın 1/2 hissesini 3. kişiden, kalan 1/2 hissesini de annesinden devraldığı anlaşılmaktadır. Davalının annesi tarafından satış gibi işlem yapılmış ve yapılan devir evlilik birliği içerisinde gerçekleşmiş ise de; bir fiili karine olarak, hayatın olağan akışına göre eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan bu gibi malvarlığı devirleri karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirildiğinden ve bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını, tasarrufun karşılıksız kazandırma olmayıp karşılığı verilerek elde edilmiş bir edinim olduğunu, gerçek anlamda bir satış işlemi olduğunu iddia eden eş; başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle de ispatlayamadığından davalıya annesi tarafından devredilen 1/2 hissesi yönünden davacının mal rejiminin tasfiyesine bağlı bir alacak hakkının mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır.

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi         

2015/18986 E.  ,  2017/10499 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiş olup hükmün davacı/karşı davalı vekili ve davalı/karşı davacı vekili taraflarından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı/karşı davalı … vekili, evlilik birliği içinde edinilen taşınmaz nedeniyle 10.000,00 TL alacağı tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı/karşı davalı vekili 22.12.2014 tarihli dilekçesi ile, talep miktarını artırarak toplam 75.000,00 TL alacağın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Karşı davanın reddini savunmuştur.
Davalı/karşı davacı … Çelik vekili, davanın reddini savunmuş; karşı dava dilekçesi ile de evlilik birliği içinde edinilen araç nedeniyle 16.000,00 TL alacağı tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, asıl davanın kabulü ile 75.000,00 TL alacağın tahsiline; karşı davanın da kısmen kabulü ile 13.752,00 TL alacağın tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı/karşı davalı vekili ve davalı/karşı davacı vekili taraflarından temyiz edilmiştir.
1. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davacı/karşı davalı vekilinin tüm, davalı/karşı davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalı/karşı davacı vekilinin asıl dava konusu taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Maddi olayları ileri sürmek taraflara, hukuki nitelendirme yapmak ve uygulanacak kanun maddelerini belirlemek hakime aittir (6100 sayılı HMK m. 33). İddianın ileri sürülüş şekline göre dava, artık değere katılma alacağı isteğine ilişkindir.
Mal rejiminin devamı süresince, bir eşin sahip olduğu edinilmiş malda, diğer eşin artık değerin yarısı oranında katılma alacak hakkı vardır. Artık değere katılma alacağı; eklenecek değerlerden (TMK m. 229) ve denkleştirmeden (TMK m. 230) elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere, eşin edinilmiş mallarının (TMK m. 219) toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıktıktan sonra kalan artık değerin (TMK m. 231) yarısı üzerindeki diğer eşin alacak hakkıdır (TMK m. 236/1). Katılma alacağı Yasa’dan kaynaklanan bir hak olup, bu hakkı talep eden eşin gelirinin olmasına veya söz konusu mal varlığının edinilmesine, iyileştirilmesine ya da korunmasına katkıda bulunulmasına gerek yoktur.
Artık değere katılma alacak miktarı hesaplanırken, mal rejiminin sona erdiği sırada mevcut olan malların, bu tarihteki durumlarına göre, ancak tasfiye tarihindeki sürüm (rayiç) değerleri esas alınır (TMK m. 227/1, 228/1, 232 ve 235/1). Yargıtay uygulamalarına göre, tasfiye tarihi karar tarihidir.
Belirli bir malın eşlerden birine ait olduğunu iddia eden kimse, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür. Eşlerden hangisine ait olduğu ispat edilemeyen mallar onların paylı mülkiyetinde sayılır. Bir eşin bütün malları, aksi ispat edilinceye kadar edinilmiş mal olarak kabul edilir (TMK m. 222).
Yukarıdaki değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için gerek görülürse konusunun uzmanı bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
Somut olaya gelince; eşler, 11.08.1998 tarihinde evlenmiş, 11.11.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün, kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m.225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK’nun yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (743 sayılı TKM m.170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı Yasanın m. 10, TMK m. 202). Tasfiyeye konu 5273 ada 10 parsel 4 nolu bağımsız bölüm, eşler arasında edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde, 1/2 hissesi davalı eşin annesi … ve 1/2 hissesi de davalı eşin amcası … adına kayıtlı iken 07.09.2011 tarihinde davalı eş adına satın alınarak, tescil edilmiştir. Mal rejiminin tasfiyesinde eşlerin bağlı bulunduğu rejime ilişkin hükümler uygulanır (TMK m. 179).
Yukarda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede;
Tüm dosya kapsamı birlikte incelendiğinde, mal rejiminin tasfiyesinde anne ve baba gibi yakınlar tarafından eşlere yapılan temlik işlemleri resmi kayıtta bedelle yapılmış gibi gösterilse bile hayatın olağan akışına göre, karşılıksız kazandırma (TMK m. 220/2) ve bir tür bağış işlemi niteliğinde olduğu; bu nedenle, eşe geçen bu malvarlığının onun kişisel malı olduğu kabul edilir. Kuşkusuz bu işlemin karşılıksız kazandırma olmadığı iddia eden tarafından ispatlanabilir. Tasfiyeye konu 5273 ada 10 parsel 4 nolu bağımsız bölüme ait tapu kayıtlarının incelenmesinden, davalı eşin evlilik birliği içinde taşınmazın 1/2 hissesini 3. kişiden, kalan 1/2 hissesini de annesinden devraldığı anlaşılmaktadır. Davalının annesi tarafından satış gibi işlem yapılmış ve yapılan devir evlilik birliği içerisinde gerçekleşmiş ise de; bir fiili karine olarak, hayatın olağan akışına göre eşlerden birinin anne veya babası tarafından yapılan bu gibi malvarlığı devirleri karşılıksız kazandırma (bağışlama) olarak değerlendirildiğinden ve bu fiili karinenin aksini, yani parasını vererek gerçek anlamda satın alındığını, tasarrufun karşılıksız kazandırma olmayıp karşılığı verilerek elde edilmiş bir edinim olduğunu, gerçek anlamda bir satış işlemi olduğunu iddia eden eş; başta satış bedelinin ödendiğine ilişkin ödeme kayıtları olmak üzere iddiasını güçlü ve inandırıcı delillerle de ispatlayamadığından davalıya annesi tarafından devredilen 1/2 hissesi yönünden davacının mal rejiminin tasfiyesine bağlı bir alacak hakkının mevcut olmadığı sonucuna varılmıştır. Tüm bu açıklamalara göre, Mahkemece, davacının talebinin taşınmazın 1/2 hissesi yönünden karşılıksız kazandırma olduğundan reddine, kalan 1/2 hisse yönünden alacağa hükmedilmesi gerekirken, deliller hatalı değerlendirilerek taşınmazın tamamı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarda (2) nolu bentte gösterilen sebeplerle 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA; Davacı/karşı davalının tüm, davalı/karşı davacının diğer temyiz itirazlarının yukarda (1) nolu bentte gösterilen sebeplerle reddine, ve HUMK’nun 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 1.346,00 TL peşin harcın davacı-karşı davalıya, 1.280,00 TL peşın harıcın davalı-karşı davacıya istek halinde iadesine, 12.09.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Editör http://sanalhukuk.org

Güncel ve Güvenilir Hukuki Bilgi

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours