Gündem
Anasayfa » BOŞANMA HUKUKU » Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir.

Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir.

  • ÖZET:
  • Nafaka artırım davasının açılması belli bir süreye tabi midir?
  • Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir.
  • Tarafların 01.12.2011 tarihinde boşandıkları, boşanma kararının 09.02.2012 tarihinde kesinleştiği, iş bu nafaka artırım davasının ise 22.10.2015 tarihinde açıldığı görülmüş olup, geçen süre içerisinde müşterek çocuğun yaşı ve eğitim durumu dikkate alındığında ihtiyaçlarının da doğal olarak arttığının kabulü gerekmektedir.
  • Hal böyle olunca, davaya konu nafakanın niteliği, tarafların boşanmaları ve
  • nafaka takdiri sonrasında aradan geçen süre,
  • müşterek çocuğun yaşı,
  • eğitim durumu ve
  • ihtiyaçlarındaki artış,
  • tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafaka yükümlüsü davalı babanın ekonomik durumu ve ödeme koşulları,
  • dikkate alındığında TMK 4.maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde nafakanın artırımına gidilmesi gerekirken yazılı şekilde az miktarda iştirak nafakası takdiri isabetli olmamıştır.

Karar İçeriği

Yargıtay 3.Hukuk Dairesi

2016/8814 E. , 2016/12195 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki iştirak nafakasının artırımı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra,dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı dilekçesinde; davalı ile …. 1. Aile Mahkemesinin 01.12.2011 tarih ve 2010/1554 E. 2011/1175 K. sayılı ilamı ile boşandıklarını, boşanma ile 2010 doğumlu müşterek çocukları ….’nın velayetinin kendisine verildiğini ve çocuk için 300 TL iştirak nafakasına hükmedildiğini, nafakanın icra kanalıyla tahsil edildiğini, davalının başkaca hiçbir yardımda bulunmadığını, aradan geçen süre içinde müşterek çocuğun büyüdüğünü, iki yıldır okul öncesi eğitiminin devam ettiğini, ihtiyaçlarının arttığını ileri sürerek, iştirak nafakasının 1.000 TL’ye yükseltilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı dilekçesinde; davacı ile evliliklerinin son dönemlerinde işlerinin bozulması ,iş yerinin kapanması , borçları , yuvasının dağılması ve psikolojisinin bozulması nedeniyle asgari ücretle çalıştığı iş yerinden ayrıldığını, uzun süre işsiz kaldığını, bu süreçte nafaka borçlarını ödeyemediğini, bir süre sonra toparlanıp işe girdiğini, aylık nafaka miktarını ödemeye başladığını, vergi ve bankalara olan borçlarını ödemek için kredi çektiğini, Ağustos 2013 tarihinde yeniden evlendiğini, aylık 2.200 TL gelirinin bulunduğunu, davacı tarafça iştirak nafakasının tahsili için başlatılan icra takip dosyasına harcıyla birlikte aylık 316,00 TL ödediğini, ayrıca 13. İcra Müdürlüğü’nün 2012/4879 Esas sayılı dosyası üzerinden Ocak 2015 ayı itibari ile birikmiş nafaka ve diğer alacaklar toplamı olan 33.753 TL’nin tahsili ile maaşının 1/4’üne haciz konulması nedeniyle her ay maaşından 550,00 TL kesildiğini, davacının ekonomik durumunun iyi olduğunu, davacının talebinin fahiş olduğunu, iştirak nafakası olarak aylık 325 TL ödeme yapabileceğini, bu nedenlerle iştirak nafakasının 325 TL’ye çıkartılmasına , fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile iştirak nafakasının dava tarihinden itibaren aylık 400 TL’ye yükseltilmesine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
TMK.’nın 182/2 maddesinde; velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorunda olduğu hükme bağlanmıştır.
Velayet kendisine tevdi edilmeyen taraf ekonomik imkanları ölçüsünde müşterek çocuğunun giderlerine katılmakla yükümlüdür. Diğer taraftan iştirak nafakası belirlenirken ana ve babanın ekonomik durumları gözönünde tutulmakla birlikte velayet hakkı kendisine tevdi olunmuş tarafın bu görev nedeniyle emeğinin ve yüklendiği sorumlulukların karşılığı olağan harcamaların da dikkate alınması zorunludur.
Mahkemece, nafaka takdir edilirken; çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçlarının yanında, ana-babanın gelir durumu da gözetilmeli ve nafaka yükümlüsünün (babanın) gelir durumu ile orantılı olacak şekilde hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmelidir.
Somut olayda dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların 01.12.2011 tarihli karar ile boşandıkları,2010 doğumlu müşterek çocuğun velayetinin anneye verildiği, karar ile müşterek çocuk lehine 300 TL iştirak nafakasının davalıdan tahsiline karar verildiği,kararın temyiz edilmeksizin 09.02.2012 tarihinde kesinleştiği, davacı kadının ev hanımı olduğu, çalışmadığı, babasının evinde babası ve çocuğu ile birlikte oturduğu, müşterek çocuğun anaokuluna devam ettiği,davalı babanın ise aylık 2.200 TL geliri olduğu, aylık 950 TL kira karşılığında eşi ve 4 yaşında bir oğluyla birlikte oturduğu anlaşılmaktadır.
Nafaka artırım davasının açılması belli bir zaman geçmesine bağlı tutulmadığı gibi, her dava açıldığı tarihe göre değerlendirilmelidir. Tarafların 01.12.2011 tarihinde boşandıkları, boşanma kararının 09.02.2012 tarihinde kesinleştiği, iş bu nafaka artırım davasının ise 22.10.2015 tarihinde açıldığı görülmüş olup, geçen süre içerisinde müşterek çocuğun yaşı ve eğitim durumu dikkate alındığında ihtiyaçlarının da doğal olarak arttığının kabulü gerekmektedir.
Hal böyle olunca, davaya konu nafakanın niteliği, tarafların boşanmaları ve nafaka takdiri sonrasında aradan geçen süre, müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu ve ihtiyaçlarındaki artış, tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumları, nafaka yükümlüsü davalı babanın ekonomik durumu ve ödeme koşulları, dikkate alındığında TMK 4.maddesinde yer alan hakkaniyet ilkesine uygun bir şekilde nafakanın artırımına gidilmesi gerekirken yazılı şekilde az miktarda iştirak nafakası takdiri isabetli olmamıştır.
SONUÇ; Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 27.10.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir