• Bir davadaki ikrar başka bir davada kesin delil olur mu?
  • İkrar Nedir?
  • ➡️ Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle “ikrar” kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
  • ➡️ Olay ve dava tarihi itibariyle somut uyuşmazlıkta uygulanması gereken mülga HUMK’un 236. (HMK’nin 188.) maddesinde, taraflardan birinin ikrarının geçerli olduğu ve o taraf aleyhine delil teşkil edeceği belirtilmiş, ancak ikrarın tanımı yapılmamıştır. Bununla birlikte öğreti ve uygulamada kabul edilen tanıma göre ikrar, görülmekte olan bir davada, taraflardan birinin, diğer tarafça ileri sürülen ve kendisi aleyhine hukuki sonuç doğurabilecek nitelik taşıyan maddi vakıanın doğruluğunu kabul etmesidir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. II, Ankara, 2001, s. 2037 vd.; Postacıoğlu, İlhan E./Altay, Sümer: Medenî Usul Hukuku Dersleri, İstanbul, 2014, s. 595 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, C. 1- 2, İstanbul 2000, s. 628 vd.). Başka bir deyişle ikrar, açıklayan tarafından hasmının karara bağlanmasını istediği hakkın veya hukuki durumun meydana gelmesine esas olan ve hasmınca ileri sürülen maddi olayların tümünün veya bir bölümünün doğru olduğunun bildirilmiş olması demektir.
  • ➡️ İkrardan söz edilebilmesi için, bir tarafın bir vakıa ileri sürmüş olması, diğer tarafın da bu vakıanın doğru olduğunu bildirmesi gerekir. İkrarın konusu, ancak karşı tarafın ileri sürdüğü vakıalar olabilir. Bir tarafın, kendisinin ileri sürdüğü bir vakıanın doğruluğunu bildirmesi ikrar niteliği taşımayacağı gibi, karşı tarafın ileri sürdüğü hukuki sebepler de ikrara konu olamazlar.
  • ➡️ HUMK’un 236. maddesi gereğince ikrarın ispat kuvveti, yapıldığı yere göre belirlenmektedir. Bu cümleden olarak, ikrarın yapıldığı yere göre bir ayrıma tabi tutulması, kanundan doğan bir zorunluluk olup; ikrarın mahkeme dışında veya mahkeme içinde yapılmasına farklı hüküm ve sonuçlar bağlanmıştır.
  • Mahkeme Dışı İkrar
  • Kavram olarak mahkeme dışı ikrar HUMK’un 236/4 maddesinde “Mahkeme haricindeki ikrarı teyit edecek delail ve emare mevcut ise hâkim buna binaen hüküm verebilir” hükmü ile açıkça kullanılmış iken; mahkeme içi ikrar HUMK’nun 236/1 maddesinde “Dava evrakında veya hâkim huzurunda iki taraftan birinin veya vekilinin sebkeden ikrarı muteberdir. Ve mukir olan taraf aleyhine delil teşkil eder” hükmü ile örtülü olarak kullanılmıştır.
  • Mahkeme dışı ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın mahkemeye yönelik değil; ya karşı taraf, ya da başka kimseler veya merciiler önünde yapılması gerekir. Mahkeme dışı ikrar, kesin bir delil olmayıp, takdiri delildir. Hâkim, mahkeme dışı ikrarı doğrulayacak delil ve emare varsa, buna dayanarak hüküm verebilir (HUMK, m. 236/4).
  • Mahkeme İçi İkrar
  • Mahkeme içi ikrarın, taraflardan ya da onların yetkili temsilcilerinden sadır olması ve ikrarın yargılama içinde, mahkemeye karşı yapılması gerekir. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapılabileceği gibi; bir dilekçe veya layiha (dava evrakı) ile de vakıa ikrar edilebilir. HUMK’un 236/1 maddesinde “dava evrakı” olarak belirtilen belgeler, tarafların dilekçe ve layiha gibi, davayı hâkim önüne götüren ve dava ilişkisi nedeniyle birbirlerine usulen tebliğ ettirdikleri belgelerdir. Mahkeme içi ikrar, bir kesin delildir.
  • 20. Mahkeme içi ikrar, mahkeme önünde sözlü olarak yapıldığı takdirde HUMK’nun 151. maddesi gereğince tarafın ikrarı tutanağa yazılır (HUMK, m. 151/2) ve tutanağın ikrara ilişkin bölümü, ikrar eden tarafın önünde okunarak imza ettirilir (HUMK, m. 151/5). Bu husus, ikrar için geçerlik (muteberlik) şartıdır.
  • 21. Önemle vurgulanmalıdır ki; bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, kesin delil teşkil eder (Kuru, s. 2045). Bununla birlikte ceza davasındaki (mahkemesindeki) ikrar da hukuk davasında geçerlidir (Kuru, s. 2047).
  • 22. Bu aşamada ayrıca ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
  • 23. Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74.] maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
  • 24. 818 sayılı BK’nin “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde; “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır (6098 sayılı TBK’nın 74. maddesi de aynı düzenlemeyi içermektedir). Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
  • 25. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Başka bir deyişle, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını belirleyen ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
  • 26. Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı BK’nin 53. maddesi bir engel oluşturmaz.
  • 27. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
  • 28. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirket yetkilisi tarafından davalıya, şirket adına bono tanzim etme yetkisini de içeren Ankara 35. Noterliğinin 22.05.2002 tarihli ve 20286 sayılı vekâletname verildiği, davalı tarafından bu vekâletnameye istinaden 26.06.2002 düzenleme, 15.01.2003 vade tarihli ve 30.000,00TL bedelli dava konusu bononun şirket kaşesi altında imzalanarak lehtar …’ya verildiği anlaşılmaktadır. Davacı vekili dava konusu bononun lehtarı olan … ile müvekkili şirketin hiçbir ilişkisinin bulunmadığını, davalının kendisine vekâletname ile verilen yetkiyi kötüye kullanarak akrabası olan dava dışı … lehine 30.000,00TL bedelli bir bono keşide ettiğini ileri sürmüş, davalı vekili ise …’nın davacı şirkete verdiği 30.000,00TL borç karşılığında söz konusu bononun düzenlendiğini, bu paranın 10.000,00TL’sinin davacı şirketin banka hesabına yatırıldığını, kalan 20.000,00TL’nin ise davacı şirket yetkilisine elden teslim edildiğini savunmuştur. Dosya kapsamından Altaylı Gıda San. Tur. Rek. Ltd. Şti. tarafından 27.06.2002 tarihinde davacı şirketin banka hesabına 10.000,00TL’nin yatırıldığı anlaşılmaktadır.
  • 29. Dava konusu bononun ödenmemesi üzerine dava dışı … tarafından davacı şirket aleyhine Ankara 29. İcra Müdürlüğünün 2003/535 E. sayılı dosyası ile icra takibine başlandığı, bunun üzerine davacı şirket tarafından Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/650 E. sayılı dosyası ile dava konusu bono nedeniyle menfi tespit davası açıldığı, yine davacı şirket tarafından dava dışı … hakkında suç duyurusunda bulunulduğu dosya kapsamı ile sabittir.
  • 30. Davacı şirket tarafından dava dışı Yavuz Altaylı hakkındaki suç duyurusu sonrasında resmî evrakta sahtecilik suçu nedeniyle açılan Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2003/116 E. sayılı dosyasında davalı …’nin tanık olarak beyanının alındığı, beyanında dava dışı …’nın davacı şirkete 30.000,00 TL borç vermesi nedeniyle dava konusu bononun kendisine verilen vekâletnameye istinaden şirket adına düzenlenerek verildiğini ifade ettiği görülmektedir. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 07.11.2003 tarihli ve 2003/116 E., 2003/307 K. sayılı kararı ile sanık …’nın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle sanık hakkında beraat kararı verilmiş, kararın gerekçesinde …’nın davacı şirkete 30.000,00TL borç vermesi nedeniyle bononun şirket adına düzenlendiği maddi olgu olarak tespit edilmiştir. Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin anılan kararı temyiz edilmeden 17.11.2003 tarihinde kesinleşmiştir.
  • 31. Davaya konu bono nedeniyle davacı şirket tarafından dava dışı … aleyhine açılan menfi tespit davası neticesinde ise Ankara 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.04.2004 tarihli ve 2003/650 E., 2004/159 K. sayılı kararı ile; …’nın davacı şirkete 30.000,00 TL borç vermesi nedeniyle bononun şirket adına düzenlendiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, anılan karar Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 23.02.2005 tarihli ve 2004/8371 E., 2005/1776 K. sayılı kararı ile onanmıştır.
  • 32. Ayrıca davacı şirket tarafından davalı … hakkında da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuş, davalının Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 2004/71786 Hz. sayılı dosyası kapsamında alınan ifadesinde; …’nın davacı şirketin yapmış olduğu bir işe ortak olmak için şirkete 30.000,00TL verdiğini, bunun karşılığında ise şirket adına dava konusu bonoyu düzenlediğini belirtmiştir. Soruşturma neticesinde emniyeti kötüye kullanma ve hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçlarına dayalı açılan Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/100 E. sayılı dosyasında sanık olan davalı, 04.10.2005 tarihli duruşmadaki savunmasında; davacı şirketle Anamur’daki yol yapım işi nedeniyle adi ortaklık kurduklarını, bu ortaklık nedeniyle ortaklık payı olarak 30.000,00TL verdiğini, bu parayı ise dava dışı …’dan aldığını ve karşılılığında da dava konusu bonoyu vekâletnameye istinaden davacı şirket adına düzenleyerek …’ya verdiğini beyan etmiştir. Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesince 18.04.2006 tarihli ve 2005/100 E., 2006/245 K. sayılı kararı ile sanık …’nin kollukta verdiği ifadeye itibar edilerek sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş, temyiz aşamasında zamanaşımı nedeniyle davanın düşmesine dair verilen karar kesinleşmiştir.
  • 33. Görüldüğü üzere Van 1. Ağır Ceza Mahkemesinin kesinleşen kararında dava konusu bononun dava dışı …’nın davacı şirkete verdiği 30.000,00TL karşılığı düzenlendiği maddi olgu olarak tespit edilmiştir. Bununla birlikte davalının Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/100 E. sayılı dosyasında mahkeme önünde verdiği savunmasında dava konusu bonoyu kendisinin ortaklık payı için dava dışı …’dan aldığı 30.000,00TL karşılığında şirket adına düzenleyerek verdiğini beyan etmektedir. Bu beyanı ile davalı, dava konusu bonoyu şirkete verilen borç karşılığı değil de kendisi için aldığı borç para karşılığında vekâlete istinaden şirket adına düzenlediğini kabul etmekte olup, davalının bu beyanı HUMK’un 236. maddesi kapsamında ikrar niteliğindedir. Ayrıca aynı dosya kapsamında kolluktaki ifadesinde ise …’nın davacı şirketin yapmış olduğu bir işe ortak olmak için şirkete 30.000,00TL verdiğini, bunun karşılığında ise şirket adına dava konusu bonoyu düzenlediğini beyan etmiştir.
  • 34. Bu durumda mahkemece, davalının Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesindeki ikrarı ile dosya kapsamında bulunan kesinleşmiş mahkeme kararı ve bu karar ile tespit edilen maddi olgu bakımından hukuk hâkimini bağlayıcı kesin delil niteliğinde bulunan maddi olguların hep birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir. Bu itibarla ceza mahkemesindeki ikrar ve kesinleşen diğer ceza mahkemesi kararında tespit edilen maddi olgunun sonuca etkisi tartışılıp değerlendirilmeden sadece davalının Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesindeki beyanı göz önüne alınarak karar verilmesi doğru olmamıştır.
Hukuk Genel Kurulu         
2017/133 E.  ,  2020/344 K.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir