Anlaşmalı boşanma protokolünün taraflarca değil, taraf vekillerince imzalanması ve cepten görüntülü aranarak beyanının tutanağa geçirilerek bizzat dinlenilmeden tarafların boşanmalarına karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

4 min read

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrasında; evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış sayılacağı, bu halde boşanma kararı verilebilmesi için, hakimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesinin şart olduğu düzenlenmiştir.

Havaleden kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili hukuk davaları ticari davaladan olup görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir.

Dava tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı TTK’nın 4/(1)-c maddesi uyarınca, havaleden kaynaklanan uyuşmazlıklardan doğan hukuk davaları ticari davalardan olup dava;
dava tarihinde yürürlükte bulunan 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73. maddesinde düzenlenen ve tüketici mahkemelerinin görevinde bulunan davalardan değildir.

Yabancı mahkeme kararının tanınmasıyla birlikte boşanmaya sebep olan olaylara yönelik kusur durumu kesin delil olup tarafların boşanmalarına esas kararda yer alan kusur belirlemesi gözetilerek karar verilmelidir.

5718 sayılı MÖHUK’un “Tenfiz kararı” başlıklı 50. maddesinin birinci fıkrası ile “Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır,…” hükmü düzenleme altına alınmıştır. Aynı Kanun’un “Tanıma” başlıklı 58. maddesi ile de “(1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz. (2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir. (3)Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye’de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı usul uygulanır.” denilerek, yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul edilebilmesini, yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının Türk Mahkemelerince tespit edilmesi şartına bağlanmıştır. Yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil etkisi, yabancı mahkeme kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade edecektir (MÖHUK m. 59). Türk Hukuku’nda tenfizin etkisi; yabancı mahkeme ilamına “kararın kesin delil veya kesin hüküm etkisi (tanınması) yaratması ve icra edilebilirlik niteliği kazandırması” olmak üzere iki şekilde kendini göstermektedir

Yabancı mahkeme kararının tenfizinde; dava tarihinden önce kesinleşmesi şartı ile, kesinleşme şerhine ilişkin usulü eksiklik yargılama sırasında giderilebilir.

MÖHUK’nın 53/b maddesi gereğince, ilâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin dava dilekçesine eklenmesi gerekmektedir.

Ancak kararın dava tarihinden önce kesinleşmesi karşısında kesinleşme şerhine yönelik eksikliğin yargılama sırasında giderilmesi mümkün olmalıdır. Zira kesinleşme şerhi MÖHUK’nın 50. ve 54. maddelerinde tenfiz şartı olarak öngörülmemiştir

İşçinin gözaltına alınması veya tutuklanması sebebiyle iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde işçi kıdem tazminatına kazanır mı?

4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/III maddesi uyarınca işçiyi işyerinde bir haftadan fazla süre ile çalışmaktan alıkoyan zorlayıcı bir sebebin ortaya çıktığının kabulü gerektiği, bu durumda işverenin derhal fesih hakkının olduğu ancak kıdem tazminatının ödenmesi gerektiği anlaşılmıştır.İşçinin iş sözleşmesinin zorlayıcı nedenlerle 25/III bendi uyarınca feshi halinde, işverenin bildirim şartına uyma ya da ihbar tazminatı yükümlülükleri bulunmamaktadır. Derhal fesih hakkı vardır. Ancak, az yukarıda açıklandığı üzere mülga 1475 sayılı Yasanın 14 üncü maddesi uyarınca kıdem tazminatının ödenmesi gerekir.