Borçlunun “hâline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir.

12 min read

Haline Münasip Ev – Haczedilmezlik

Borçlunun “hâline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir.

  • ÖZET ;
  • Borçlunun “hâline münasip” evi haczedilemez.
  • 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Yasanın 70. maddesine göre; borçlunun “hâline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İş mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir.
  • Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmeyecektir. 6183 sayılı Yasanın tamamı incelendiğinde davacının meskeniyet iddiasını ileri sürmesi açısından herhangi bir hak düşürücü sürenin belirlenmediği görülmektedir.
  • Buna göre mahkemece, davacının sosyal ve ekonomik durumu ile haciz konulan bağımsız bölümde ikamet edip etmediği hususları kolluk vasıtasıyla , davacı adına başka mesken niteliğinde taşınmaz olup olmadığı hususu da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü vasıtasıyla araştırılmalı, haczedilen evin haline münasip ev olup olmadığının tespiti ile içinde emlakçılık yapan kişilerin bulunduğu bilirkişilerden mahcuzun bulunduğu yer ve konumlarını irdeler şekilde ve emsal konumda olan taşınmazların satışları hakkında da araştırma yapılmak suretiyle mahcuzun değerini irdeleyen rapor alınarak, davaya konu taşınmazın bulunduğu yerde aileyi oluşturan kişiler dikkate alındığında haline münasip evi alabileceği değerin yukarıdaki kurallara göre tespit edilerek bu miktar mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak, borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmelidir. (12/12-332 E. 12/595 K. sayılı 19.09.2012 tarihli HGK ilamında da belirtildiği gibi)
  • Dosyadaki kayıt ve belgelerden; dava dışı 1035732.42 işyeri numaralı … Eğitim Yayım A.Ş.’nin prim borcu sebebiyle davacıya ait taşınmaz üzerine 04/11/2010 tarihinde haciz konulduğu, davacının haczi 27/12/2016 tarihinde öğrendiğini beyan ettiği, mahkemece yapılan keşif sonucu 3 kişilik heyet tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda davacının … … ilçesinde haline münasip kendisinin ve ailesinin yaşayabileceği evi 160.000.00 TL’ye alabileceğinin belirtildiği,davacı adına kayıtlı başka taşınmaz bulunmadığının tapu müdürlüğünce bildirildiği anlaşılmaktadır.

Karar İçeriği

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi

2020/10925 E.  ,  2021/8155 K.


“İçtihat Metni”

Mahkemesi : … 3. İş Mahkemesi

Dava, haczin kaldırılması istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10 Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10 Hukuk Dairesince verilen kararın taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili, davacının taşınmazına davalı Kurumca haciz konulduğunu 27/12/2016 tarihinde tapu müdürlüğüne müracaatı sonucu öğrendiğini, haciz konulan evin davacının ikameti olduğunu, haline münasip ev niteliğinde bulunduğunu, haczi caiz olmayan mal kapsamında olduğunu belirterek meskeniyet nedeniyle haczin kaldırılmasını istemiştir.
II-CEVAP:
Davalı Kurum vekili, davacının meskeniyet iddiasının ve haczin kaldırılmasına ilişkin taleplerinin yerinde olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III-MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Mahkemece, davanın reddi ile,… İcra Müdürlüğü’nün 2017/17987, 2017/17988 – 2017/17989 Esas sayılı dosyasında davacıya ait…Mahallesi, 30973 ada, 1 parsel de kayıtlı bağımsız bölümün 160.000,00 TL’den az olmamak üzere satılmasına, haline münasip ev alması için gerekli 160.000,00 TL’nin borçluya, kalanının ise hak sahiplerine ödenmesine, şeklinde hüküm kurulmuştur.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
Bölge Adliye Mahkemesince, “ takip dosyası getirildiği, haczedilen taşınmaz yakınındaki emsal taşınmaz kayıtların celbedildiği, 07/02/2019 tarihinde mülk bilirkişi heyetine yerinde inceleme yaptırılarak rapor alındığı, hacze konu taşınmazın keşif tarihi itibariyle 265.586,10 TL olduğu, davacının haline münasip kendisinin ve ailesinin oturabileceği evin 160.000,00 TL’ye alınabileceğinin belirlendiği, haczedilen yerin kıymeti, borçlunun, ailesiyle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedelden fazla olduğundan satılmasına karar verildiği ve satış bedelinden borçlu ve ailesi için belirlenen mesken için gerekli olan miktarın borçluya bırakılmasına, kalanının alacaklıya ödenmesine karar verildiği (kalanının hak sahiplerine şeklinde karar verilmişse de alacaklıya ödenmesi anlamında olduğu bu hususun infaz aşamasında kurumca gösterilmesi gerektiği)” gerekçeleriyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
SGK vekili, zamanaşımı konusundaki itirazının dikkate alınmadığı, davacının haline münasip evinin 160.000 TL olarak belirlenmesinin hatalı olduğu, Kurum işleminin mevzuata uygun olduğunu belirterek temyiz yoluna başvurmuştur.
Davacı vekili, davacının halen oturmakta olduğu evin haline münasip bir ev olup olmadığı konusunda bir değerlendirme yapılmadığını, 160.000 TL nin çok düşük bir bedel olduğunu, bilirkişiler tarafından dikkate alınan emsallerin emlak ofisi kayıtlarında mevcut emsaller olduğunu,hüküm bölümünde davanın reddine denildiği halde gerekçede kısmen kabulüne karar verildiğinin belirtildiğini, hüküm ile gerekçe arasında çelişki olduğunu belirterek kararı temyiz etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE ESASIN İNCELEMESİ:
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26. maddesi uyarınca; “Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.” Aynı Kanunun 294-301 maddelerinde ise mahkeme kararlarının nasıl olması gerektiği belirlenmiştir. Bu düzenlemelere göre Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Yine aynı Kanunun 297. maddesinin (2). fıkrasına göre hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, hüküm fıkrasında davanın reddine karar verildiği belirtildikten sonra kendi içinde çelişki oluşturacak şekilde davacının haline münasip ev almak için gerekli 160.000,00 TL’nin borçluya,kalanının ise hak sahiplerine ödenmesi şeklinde hüküm kurulması ve gerekçe bölümünde davanın kısmen kabulüne karar verildiği ifadesi ile gerekçeli karar ile hüküm arasında çelişki yaratılması usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
2-6183 sayılı Yasanın 70. maddesine göre; borçlunun “hâline münasip” evi haczedilemez. Bir meskenin borçlunun haline uygun olup olmadığı adı geçenin haciz anındaki sosyal durumuna ve borçlu ile ailesinin ihtiyaçlarına göre belirlenir. Buradaki “aile” terimi, geniş anlamda olup, borçlu ile birlikte aynı çatı altında yaşayan, bakmakla yükümlü olduğu kişileri kapsar. İş mahkemesince, borçlunun sözü edilenlerle birlikte barınması için zorunlu olan haline münasip meskeni temin etmesi için gerekli bedel bilirkişilere tespit ettirildikten sonra, haczedilen yerin kıymeti bundan fazla ise satılmasına karar verilmeli ve satış bedelinden yukarıda nitelikleri belirlenen mesken için gerekli olan miktar borçluya bırakılmalı, kalanı alacaklıya ödenmelidir. Bu kıstasları aşan nitelik ve evsaftaki yerlerle, makul ölçüleri geçen oda ve salonu kapsayan ve ikamet için zorunlu öğeleri içeren bir meskenin dışındaki yerler, maddede öngörülen amaca aykırıdır. Borçlunun görev ve sıfatı, kendisinin yukarıda belirlenenden daha görkemli bir meskende ikamet etmesini gerektirmeyecektir. 6183 sayılı Yasanın tamamı incelendiğinde davacının meskeniyet iddiasını ileri sürmesi açısından herhangi bir hak düşürücü sürenin belirlenmediği görülmektedir.
Buna göre mahkemece, davacının sosyal ve ekonomik durumu ile haciz konulan bağımsız bölümde ikamet edip etmediği hususları kolluk vasıtasıyla , davacı adına başka mesken niteliğinde taşınmaz olup olmadığı hususu da Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü vasıtasıyla araştırılmalı, haczedilen evin haline münasip ev olup olmadığının tespiti ile içinde emlakçılık yapan kişilerin bulunduğu bilirkişilerden mahcuzun bulunduğu yer ve konumlarını irdeler şekilde ve emsal konumda olan taşınmazların satışları hakkında da araştırma yapılmak suretiyle mahcuzun değerini irdeleyen rapor alınarak, davaya konu taşınmazın bulunduğu yerde aileyi oluşturan kişiler dikkate alındığında haline münasip evi alabileceği değerin yukarıdaki kurallara göre tespit edilerek bu miktar mahcuzun değerinden az ise mahcuzun satılarak, borçlunun haline münasip ev alması için gerekli bedelin kendisine, artanın alacaklıya ödenmesine, satışın borçlunun haline münasip ev alabileceği miktardan az olmamak üzere yapılmasına karar verilmelidir. (12/12-332 E. 12/595 K. sayılı 19.09.2012 tarihli HGK ilamında da belirtildiği gibi)
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; dava dışı 1035732.42 işyeri numaralı … Eğitim Yayım A.Ş.’nin prim borcu sebebiyle davacıya ait taşınmaz üzerine 04/11/2010 tarihinde haciz konulduğu, davacının haczi 27/12/2016 tarihinde öğrendiğini beyan ettiği, mahkemece yapılan keşif sonucu 3 kişilik heyet tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda davacının … … ilçesinde haline münasip kendisinin ve ailesinin yaşayabileceği evi 160.000.00 TL’ye alabileceğinin belirtildiği,davacı adına kayıtlı başka taşınmaz bulunmadığının tapu müdürlüğünce bildirildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; borçlunun haline münasip alabileceği evin değeri belirlenirken bilirkişi heyeti tarafından yapılan araştırma yetersiz bulunmuştur. Mahkemece, tekrar bilirkişi incelemesi yaptırılarak aynı bölgede emsal konumdaki taşınmazların satışları da irdelenmek suretiyle, daha ayrıntılı bir araştırma ile davacının haline münasip ev alabileceği değer açık ve net şekilde belirlendikten sonra, taşınmazın satılarak haline münasip evin alınması için gerekli miktarın borçluya, kalanının ise alacaklıya ödenmesine karar verilmelidir.
O hâlde, taraf vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 14/06/2021 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Editör http://sanalhukuk.org

Güncel ve Güvenilir Hukuki Bilgi

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours