Kısmi davada alınan bilirkişi raporu ek davada kesin delil oluşturur mu?

Kural olarak kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır.

➡️ Kesin Hüküm Nedir?

➡️ Kısmi Dava Nedir Hangi Davalar Kısmi Dava Olarak Açılabilir?
  • ÖZET;
    • ➡️ Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olmadıkça kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya, ek dava denilmektedir.
  • ➡️ Hemen burada, kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır.
  • ➡️ Her dava, kural olarak tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen kararın tespit kısmı, kalan kısım için açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
  • ➡️ Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın red ile sonuçlanması hâlinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava kısmen kabul, kısmen red ile sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
  • ➡️ Başka bir deyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki; bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü, sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
  • ➡️ Kısacası ikinci davaya (ek davaya) bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtay’ca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.
  • ➡️ Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması hâlinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse, kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm oluşturacaktır.
  • ➡️ Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesinde de yarar bulunmaktadır.
  • ➡️ Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de, somut olayın özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.

Karar İçeriği

Hukuk Genel Kurulu         

2018/148 E.  ,  2021/1183 K.


“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 2. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin işçilik alacaklarının ödenmemesi sebebiyle Adana 2. İş Mahkemesinde dava açtığını, Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 Esas sayılı dosyasında bilirkişi tarafından alacakların hesaplandığını, mahkemece taleple bağlı kalınarak karar verildiğini, eldeki davanın ise bakiye işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkin olduğunu ileri sürerek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, kıdem ve ihbar tazminatları, yıllık izin, genel tatil, hafta tatili ve fazla çalışma ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı… Beynelminel Nak. … Tic. A.Ş. (Ünkar Beynelminel A.Ş.) vekili cevap dilekçesinde; Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 Esas sayılı dosyasında verilen kararın temyiz edildiğini ve henüz kesinleşmemiş karar dayanak gösterilerek fazlaya ilişkin kısmın dava edilmesinin mümkün olmadığını, öncelikle sözü edilen dosyanın bekletici mesele yapılmasını ve devamında davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. Adana 2. İş Mahkemesinin 27.08.2008 tarihli ve 2008/537 E., 2008/933 K. sayılı kararı ile; Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 E., 2008/310 K. sayılı dosyasının gerekçeli karar sureti ve 15.11.2007 tarihli bilirkişi raporunun celp ve tetkikinden davacı tarafından davalı işveren aleyhine işçilik alacağı davası ikame edildiğinin görüldüğü, asıl dava dosyası olan Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 E., 2008/310 K. sayılı dosyada alınan bilirkişi raporunda davacının davalıdan isteyebileceği alacak miktarlarının belirlendiği ancak alacakların talep edilen kısmının hüküm altına alındığı, eldeki davada talep edilen bakiye alacakların hüküm altına alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Adana 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 20.01.2009 tarihli ve 2008/43076 E., 2009/503 K. sayılı kararı ile; mahkemenin davaya esas teşkil eden 2005/1006 E., 2008/310 K. sayılı dava dosyasının temyiz aşamasında olduğu, henüz kesinleşmediği, buna göre anılan dava dosyasının kesinleşmesi beklenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Adana 2. İş Mahkemesince bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda verilen 01.11.2010 tarihli ve 2009/28 E., 2010/718 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe ve ilaveten, mahkemenin 2005/1006 E., 2008/310 K. sayılı dava dosyasının işbu dosya arasına alındığı, verilen kararın Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.05.2010 tarihli kararı ile onanmasına karar verildiğinin görüldüğü, bu durumda davacının fazlaya ilişkin saklı tuttuğu bakiye alacağını davalıdan istemekte haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Adana 2. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14.11.2013 tarihli ve 2011/40631 E., 2013/29317 K. sayılı kararı ile; 1. bentte davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra;
“…2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının talepleri için davalı tarafından ödeme yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Somut olayda, davacının Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 E, 2008/310 K sayılı kısmi davasından sonra açtığı ek dava niteliğindeki eldeki davanın temyiz aşamasında davalı bazı ödeme belgeleri ve imzalı izin defteri örneği sunmuştur. Hüküm tarihinde uygulanmakta olan HUMK gereğince ödeme defi her zaman ileri sürülebilir. Bu nedenle ödeme savunması her zaman ileri sürülebildiğinden ve temyiz dilekçesi ekinde sunulan izin belgelerinin değerlendirilmesi gerektiğinden hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Adana 2. İş Mahkemesinin 14.05.2015 tarihli ve 2013/538 E., 2015/280 K. sayılı kararı ile; davacının 26.11.1993-20.04.2005 tarihleri arasında davalı işyerinde şoför olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin ihbar öneli verilmeden haksız şekilde feshedildiği, mahkemenin 2005/1006 Esas sayılı dosyası ile davacının 14.878,71TL alacağının bulunduğunun tespit edildiği, 2.754,83TL kısmının hüküm altına alındığı ve kararın onanarak kesinleştiği, davacının bakiye 271,98TL ihbar tazminatı, 5.052,04TL kıdem tazminatı, 1.209,03TL yıllık izin ücreti, 4.305,70TL fazla çalışma ücreti, 1.285,13TL hafta ve genel tatil ücreti olmak üzere toplam 12.123,88TL alacağının bulunduğu, kesin hüküm nedeniyle karar tarihinden önceki delillerin dikkate alınmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı yasal süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; işçilik alacaklarının tahsili istemiyle açılan asıl davada tespit edilen alacak miktarlarına ilişkin hükmün onanarak kesinleşmesi üzerine asıl davanın, alacakların bakiye kısmının tahsili istemiyle açılan ek dava bakımından kesin hüküm oluşturup oluşturmayacağı, buradan varılacak sonuca göre ek davada temyiz aşamasında sunulan ödeme belgesi ile imzalı izin defteri örneklerinin değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasındadır.

III. GEREKÇE
15. Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler üzerinde kısaca durulmalıdır.
16. Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi durumunda kısmi dava söz konusudur. Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olmadıkça kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya, ek dava denilmektedir.
17. Hemen burada, kısmi dava ve ek davanın etkisi üzerinde durulmalıdır.
18. Her dava, kural olarak tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmi nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen kararın tespit kısmı, kalan kısım için açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
19. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmi davanın red ile sonuçlanması hâlinde tüm alacak hakkında kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava kısmen kabul, kısmen red ile sonuçlanırsa her iki bölüm yönünden de kesin hüküm oluşacağı, kısmi dava tümüyle kabul edilirse de kararın tespit bölümünün açılan ek dava için kesin hüküm oluşturacağı kabul edilmiştir.
20. Başka bir deyişle; kısmi dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmi davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki; bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmi dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü, sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
21. Kısacası ikinci davaya (ek davaya) bakan mahkeme, kısmi davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup mahkemeler ve Yargıtay’ca doğrudan (re’sen) göz önünde tutulmalıdır.
22. Kısmi dava sürerken ek davanın açılmış olması hâlinde davalı ilk itirazda bulunarak birleştirme istememişse, kısmi dava ile ek dava birleştirilemez. Ancak, ek davaya bakan mahkeme kısmi davanın sonuçlanmasını bekletici sorun yapmalıdır. Çünkü kısmi dava tamamen veya kısmen reddedilecek olursa bu karar ek dava için kesin hüküm teşkil edecek, kısmi dava tamamen kabul edilirse de kararın tespite ilişkin bölümü ek dava için kesin hüküm oluşturacaktır.
23. Kısmi davada alınan ve kesinleşen hükmün dayanağını teşkil eden bilirkişi raporunun kısmi dava tutarını aşan bölümünün açılan ek davada mahkemeyi bağlayacak nitelikte bir kesin delil mahiyetinde olup olmadığının değerlendirilmesinde de yarar bulunmaktadır.
24. Kural olarak, kısmi davada alınan bilirkişi raporlarının açılan ek dava yönünden kesin delil olmayacağı gerek öğretide gerek yargısal uygulamada kabul edilmiştir. Ne var ki, kısmi davada kesinleşen hükme esas alınan rapor tümüyle inceleme ve itiraz konusu yapılıp, tüm yargısal denetim yollarından geçerek toplam alacak miktarını ortaya koyacak şekilde kesinleşmiş ve taraflar yönünden yargısal denetim yolları tüketilerek usulü kazanılmış haklar gerçekleşmişse kesin delil olarak değerlendirilmesi gerekeceği de ortadadır. Bu nedenledir ki, bilirkişi raporlarının takdiri delil oldukları kural ise de, somut olayın özelliklerine göre kesin delil niteliği alabilecekleri de göz ardı edilmemelidir.
25. Somut olay bakımından, davacı tarafından davalı aleyhine açılan Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 Esas sayılı kısmi dava taleple bağlı kalınarak sonuçlanmış, böylece davaya dayanak alınan hukukî ilişkinin varlığı saptanarak, davalının sorumluluğu da Özel Daire tarafından onanmak suretiyle kesinleşen hükümle tespit edilmiştir. Bu kararın tespite ilişkin bölümünün sonradan açılan eldeki ek dava için kesin hüküm oluşturacağına da kuşku bulunmamaktadır.
26. Bakiye kısmın tahsili istemiyle açılan eldeki ek davada, mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde verilen kabul kararının davalı vekili tarafından yeniden temyiz edildiği ve temyiz dilekçesine 2002 ilâ 2004 yıllarını ve 1994 ilâ 1999 yıllarını kapsayan “yıllık ücretli izin defteri” başlıklı iki adet belge ile kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiği iddiası ile 20.04.2005 tarihli “tediye makbuzu”nun eklendiği, Özel Dairece de eklenen bu belgeler bakımından değerlendirme yapılması gerektiği belirtilerek kararın bozulduğu anlaşılmaktadır.
27. Bu aşamada uyuşmazlığın çözümü bakımından daha önce kısmi davada sunulan delillerin bu defa ek davanın temyizi aşamasında yeniden sunulması ile sadece ek davada sunulan delillerin ne şekilde değerlendirilmesi gerektiği önem taşımaktadır.
28. Kıdem ve ihbar tazminatlarının ödendiği iddiasıyla davalı tarafından sunulan 20.04.2005 tarihli tediye makbuzu ile yine davacının 2002, 2003, 2004 yılları için toplamda 46 gün yıllık izin kullandığını gösteren yıllık ücretli izin defterinin, Adana 2. İş Mahkemesinin 2005/1006 Esas sayılı kısmi davada değerlendirilmesi ve verilen hükmün davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 12.05.2010 tarihli ve 2008/28103 E., 2010/13007 K. sayılı kararı ile onanması karşısında, taraflar açısından kesinleşen bu hususların yeniden inceleme konusu yapılması hukuken olanaklı değildir.
29. Zira kısmi davaya sunulan 20.04.2005 tarihli tediye makbuzu ile davacının 2002, 2003, 2004 yılları için toplamda 46 gün yıllık izin kullandığını gösteren yıllık ücretli izin defteri yargısal denetim sırasında değerlendirilmiş; sonra açılacak ek davada halledilecek bir yön bırakılmadan mahkeme kararı onanmıştır. Kısmi davadaki hükme esas alınan bilirkişi raporuna davalı itiraz etmiş; bu itirazlarını temyiz isteklerine de konu etmişse de bunlar Özel Dairece incelenerek sonuçta mahkemenin kabul kararı onanarak kesin hüküm hâlini almıştır.
30. Hâl böyle olunca, bakiye alacakların tahsili istemiyle açılan ek davada temyiz aşamasında sunulan 20.04.2005 tarihli tediye makbuzu ile 2002 ilâ 2004 tarihlerini kapsayan yıllık ücretli izin defterinin kısmi davada da sunulduğu, bu belgelerin değerlendirildiği ve kısmi davanın onanmak suretiyle kesinleştiği dikkate alındığında, aynı delillerin yeniden inceleme konusu yapılması mümkün değildir.
31. O hâlde, Özel Dairenin ödeme belgesi ile (2002 ilâ 2004 tarihlerini kapsayan) imzalı izin defterinin değerlendirilmesi gerektiği yönündeki bozma gerekçesinin isabetli olmadığı kabul edilmiştir.
32. Ne var ki, 1994 ilâ 1999 yıllarını kapsayan yıllık ücretli izin defteri sadece ek davada, ek davanın temyizi aşamasında sunulduğundan, bu belge bakımından ayrı bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.
33. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) döneminde sözlü yargılama usulünün uygulandığı davalarda, tarafların iddia ve savunmalarını bildirdikten sonra hâkimin tarafların delillerini bildirmelerini ve göstermelerini isteyeceği, bu çerçevede bir süre verebileceği (HUMK m. 486, 479), ancak tarafların tahkikat bitinceye kadar delil ibraz edebileceği (m. 482), iddia ve savunmayı genişletme ve değiştirme yasağının tarafların ilk duruşmada iddia ve savunmalarını ileri sürmeleri ile başlayacağına (m. 482) dair hükümlere yer verilmiş; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) ise basit yargılama usulüne göre görülen davalarda tarafların, dilekçeleriyle birlikte tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayan bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorunda oldukları düzenlenmiştir (m. 318).
34. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 319. maddesinde, basit yargılama usulüne tabî davalarda iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı, davacının davanın açılması anından itibaren iddiasını, davalının ise cevap dilekçesini mahkemeye verdiği andan itibaren savunmasını genişletemeyeceği şeklinde düzenlenmiştir.
35. Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Sonradan delil gösterilmesi” başlıklı 145. maddesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler. Ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesi yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkeme o delilin sonradan gösterilmesine izin verebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
36. Somut olayda dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndan önce, sözlü yargılama usulünün geçerli olduğu 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu döneminde açılmış olup, yargılama devam ederken HMK yürürlüğe girmiştir.
37. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama neticesinde verilen kabul kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, temyiz dilekçesine 1994 ilâ 1999 yıllarını kapsayan yıllık ücretli izin defteri sureti eklenmiş ve eklenen bu belge bakımından değerlendirme yapılması gerektiği gerekçesiyle Özel Dairece bozma kararı verilmiştir.
38. Yukarıda açıklanan maddi ve hukukî olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; temyiz dilekçesi ekinde ibraz edilen yıllık izin belgesinin, yargılamanın devamı sırasında gerek davacı işçinin beyanlarında, gerekse davalı işverenin savunmalarında yer almadığı, kaldı ki davalı işveren tarafından yıllık izin belgesinin yargılama aşamasında sunulmamasına yönelik bir mazeret de ileri sürülmediği anlaşılmıştır.
39. Diğer taraftan yıllık izinlerin kullanıldığını gösteren belgelerin işçinin imzasını taşıması durumunda, bu nitelikteki belgeler ile yıllık izinlerin kullanıldığı ortaya konulacağından, fesih ile birlikte muaccel bir borç hâline gelen yıllık izin ücreti hakkı doğmayacaktır. Bu itibarla, yıllık izinlerin kullanıldığını gösteren belge borcu söndüren nitelikte bir belge olmayıp, hakkın doğmadığını kanıtlayan nitelikte belgedir.
40. Buna göre yasal düzenlemeler ve yıllık izin belgesinin niteliği dikkate alındığında, davalı işverenin, kanuni süresinde sunmadığı hakkın doğmadığını gösteren 1994 ilâ 1999 yıllarını kapsayan yıllık izin belgesine dayanması mümkün değildir.
41. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, iş sözleşmesi devam ederken yıllık izin hakkının alacağa dönüşmediği ve işverenin yıllık izinleri fiilen kullandırmasının gerektiği, ancak iş sözleşmesi herhangi bir sebeple sona erdiği takdirde bu borcun para alacağına dönüştüğü ve ispatın yıllık izin defteri ile mümkün olduğu, işçiye fiilen izin kullandırılarak bu alacağın ödendiğini işverenin ancak yıllık izin defteri ile ispat edebileceği, o nedenle ilk defa ek davada sunulan ve daha önce değerlendirilmeyen 1994 ilâ 1999 yıllarını kapsayan yıllık ücretli izin defterinin değerlendirilmesinin gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
42. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile onanmalıdır.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı (607,16TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 07.10.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

Editör http://sanalhukuk.org

Güncel ve Güvenilir Hukuki Bilgi

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours