Öne Çıkanlar
Anasayfa » YARGITAY KARARLARI » İtirazın İptali Davası – HMK 303. Madde – Kesin Hüküm

İtirazın İptali Davası – HMK 303. Madde – Kesin Hüküm

İtirazın İptali Davası,  HMK 303. Madde – Kesin Hüküm
  • İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı olup itiraz üzerine duran icra takibinin devam etmesini sağlayan ve  HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır.
  • İtirazın iptali talebi kabul edildiğinde aynı dava konusu ile ilgili olarak borçlu menfi tespit isteyemeyeceği gibi, davanın reddi hâlinde de alacaklı aynı alacak için aynı dava sebebine dayanarak yeni bir alacak davası açamaz.
  • ÖZET;
  • İtirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam etmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır.
  • Takip dayanağı alacağın genel hükümler dairesinde tartışılarak mevcudiyeti sonucuna varan mahkeme itirazın iptali talebini kabul ettiğinde aynı dava konusu ile ilgili olarak borçlu menfi tespit isteyemeyeceği gibi, davanın reddi hâlinde de alacaklı aynı alacak için aynı dava sebebine dayanarak yeni bir alacak davası açamayacaktır.

İLGİLİ;

➡️ İtirazın İptali Davası Dilekçe Örneği

➡️ İtirazın İptali Davası Dilekçe Örneği-Fatura Nedeniyle

➡️ İtirazın İptali Davası Cevap Dilekçesi Örneği

➡️ Ticari Nitelikteki İtirazın İptali Davalarında Arabuluculuğa Başvuru Zorunlu mudur?

➡️ İtirazın iptali davalarında alacaklı, takipte dayanmadığı belgeler dışındaki başka belgelere dayanamaz.

➡️ İİK’nın 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davası bir süreye tabi olup alacaklı, bu davayı, itirazın kendisine (varsa, vekiline) tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açabilir.

➡️ Borca İtirazın tebliğinden önce itirazın iptali davası açılabilir mi?



  1. İİK’nın 67/1. maddesi uyarınca itirazın iptali davası itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açılabilir.
  2. İtirazın iptali davalarında alacaklı, takipte dayanmadığı belgeler dışındaki başka belgelere dayanamaz. Hukuk Genel Kurulu 2017/2076 E. , 2020/117 K.
  3. İtirazın İptali Davası – Alacağın Faturalara Dayalı, Hesaplanabilir Nitelikte ve Likid Olduğu, – İcra İnkar Tazminatı Hukuk Genel Kurulu          2022/1019 E.  ,  2023/267 K.

Karar İçeriği


Hukuk Genel Kurulu

2017/773 E. , 2021/102 K.

“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

  1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
  2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
  3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I.YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:

  1. Davacı vekili; davalı tarafça Ankara 29. İcra Dairesinin 2008/7415 sayılı dosyası üzerinden müvekkili aleyhine takip başlatıldığını, ödeme emrine itiraz üzerine yapılan yargılama sonunda Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/374 E., 2010/249 K. sayılı kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verildiğini, takip talebinde takipten itibaren işletilecek yıllık faiz oranının %40 olarak yazıldığını oysa ancak yasal faiz talep edilebileceğini, müvekkilinin takip borcunu ödemeye çalışsa da bu durum nedeniyle mağdur edildiğini ve borcun kapatılamadığını ileri sürerek takip tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi yönündeki taleplerinin kabulü ile yapılacak hesaplama sonunda fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00TL yönünden borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
  2. Davalı vekili; itirazın iptali davasında verilen kararın eldeki dosya yönünden kesin hüküm içermesi nedeni ile talebin dinlenemeyeceğini savunarak davanın reddini istemiştir.
    Mahkeme Kararı:
  3. Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.01.2015 tarihli ve 2013/310 E., 2015/13 K. sayılı kararı ile; itirazın iptali davasında verilen kararda takip tarihinden itibaren talep edilen faiz miktarı yönünden herhangi bir tespit yapılmadığı, bu sebeple işleyecek faiz oranı anlamında kesin hükümden bahsedilemeyeceği, davalının davacının kefaletine yönelik sözleşme ve diğer belgeleri ibraz etmediği, alacaklının takipte itibaren işleyecek faizi yasal faiz üzerinden talep edebileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; 21.02.2013 tarihi itibari ile yasal faiz oranına göre 2.877,66TL borç olduğu tespit edildiğinden; bu tarih itibari ile bakiye 3.554,56TL yönünden borçlu olunmadığının tespitine; 21.02.2013 tarihinden sonra yapılan ödemelerin icra dosyasında dikkate alınarak işlem yapılmasına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

  1. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
  2. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince 05.11.2015 tarihli ve 2015/27738 E., 2015/32063 K. sayılı kararı ile; “…Davacı, davalının kendisi hakkında yaptığı icra takibinde alacağının yıllık % 40 faizi ile tahsilini talep etmiş, davacı taraf takibe itirazında faiz oranına itiraz etmeyerek, mirası reddettiğinden bahisle borçluluk sıfatının bulunmadığını belirterek itiraz etmiştir. İtirazın iptaline ilişkin davada mahkemenin 9.6.2010 tarihli kararında, 5.530,81TL asıl alacak ile 16,59TL işlemiş faiz alacağı yönünden itirazın iptaline karar verilmiş, hüküm 18.4.2011 tarihinde kesinleşmiştir. Davacı taraf itirazın iptali davasında kesinleşen faiz oranının fahiş olduğundan bahisle eldeki davayı açmıştır. HMK’nun 303. maddesi gereğince kesin hükmün varlığı için tarafların, dava sebebinin ve müddeabihin aynı olması gerekir. Davacı tarafça itirazın iptali davasında kesinleşen faiz oranının fahişliği nedeniyle açılan menfi tesbit davasında, kesin hüküm nedeniyle davanın reddi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
  3. Mahkemenin 22.03.2016 tarihli ve2016/6 E., 2016/133 K. sayılı kararı ile önceki karar gerekçeleri tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
  4. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

  1. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından aynı takiple ilgili itirazın iptali davasında takibin devamına ilişkin verilen kararın, takipten itibaren işleyecek faizin yasal faiz oranından fazla olamayacağı iddiasıyla açılan eldeki menfi tespit davası yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

  1. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kesin hüküm kavramı açıklanmalıdır.
  2. Bilindiği üzere, dava konusu uyuşmazlığın daha önce bir kesin hüküm ile çözümlenmemiş olması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-i maddesi uyarınca dava şartıdır.
  3. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için varlığı ya da yokluğu gerekli olan unsurlardır. Belirtmek gerekir ki, dava şartları davanın açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi için aranan ve kamu düzeni ile ilgili olan zorunlu koşullardır.
  4. Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder (HMK. m.115/1-2).
  5. Bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son karar olan kesin hüküm, hem bireyler hem de devlet için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla hukuki güvenlik ve yargı erkine güven sağlandığından kesin hüküm kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hükümle, çelişik kararların ortaya çıkması engellenerek toplum hayatı için zorunlu olan hukuki istikrar sağlanır.
  6. Kesin hüküm şekli ya da maddi anlamda olabilir. Şekli anlamda kesinlik, bir karara karşı belli bir aşamadan sonra kanun yollarına başvurulamamasını, diğer bir anlatımla kanun yolunun bulunmaması veya var olan kanun yollarının tükenmesini; maddi anlamda kesinlik ise bir hukuki uyuşmazlığın artık bütün bir gelecek için çözümlenerek son bulmasını, hükmün kesinleşmesinden sonra o davanın tekrar açılamamasını ifade eder.
  7. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir. HMK’nın 303/1. maddesine göre bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.
  8. Görüleceği üzere, maddi anlamda kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı olmasıdır. Kesin hüküm, tarafların küllî halefleri hakkında da geçerlidir (HMK. m.303/3).
  9. İkinci koşul olan dava sebebinden amaç ise hukuki sebepler değil, davanın dayanağı olan olay ve olgulardır. Yani davacının talep sonucunu dayandırdığı vakıalardır. Kesin hüküm hâline gelen bir uyuşmazlıkta aynı vakıalara dayanılarak ikinci kez dava açılamaz.
  10. Maddi anlamda kesin hükmün söz konusu olabilmesi için gerekli olan üçüncü koşul ise dava konusunun aynı olmasıdır. İlk kararın hüküm fıkrası ile ikinci davanın talep sonucu aynı ise; diğer bir anlatımla ikinci davadaki talep sonucu ilk davada kesinleşen hüküm fıkrasını etkileyecek ve ortadan kaldıracak nitelikte ise dava konusu aynı sayılır.
  11. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 20.02.2020 tarihli, 2017/1-1264 E., 2020/192 K. sayılı kararında da aynı ilkelere yer verilmiştir.
  12. Eldeki davada taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının, takip tarihinden sonra işleyecek faiz oranı yönünden kesin hüküm teşkil ettiği ileri sürülmektedir. Bu iddia kapsamında ilamsız icra takibinde ödeme emrine itiraz edilmesi ve itirazın iptali davası açılması hâlinde yapılacak yargılama ve mahkemece kurulan hükmün mahiyeti incelenmelidir.
  13. Ödeme emrine itiraz, borçlunun borçlu olmadığını veya alacaklının takip yapma yetkisini haiz bulunmadığını icra dairesine bildirmesidir.
  14. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 62. maddesine göre “İtiraz etmek istiyen borçlu, itirazını, ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur.” Borçlunun süresinde itirazı üzerine takip kendiliğinden durur (m.66/1).
  15. Kanun koyucu ödeme emrine itiraz içeriği konusunda borçluyu sınırlayıcı herhangi bir düzenlemeye yer vermemiştir. Borçlunun borca itiraz ederken itiraz sebeplerini ayrıca ve açıkça bildirme zorunluluğu bulunmamaktadır. Borçlunun yalnız “itiraz ediyorum” demesi dahi yeterlidir ve borca itiraz olarak kabul edilir.
  16. Ancak iki hâl yönünden itiraz iradesinin açıkça belirtilmesi zorunlu görülmüştür. Bunlardan ilki “Borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısman cihet ve miktarını açıkca göstermesi lazımdır. Aksi takdirde itiraz edilmemiş sayılır.” şeklindeki 62/4. maddesi gereğince kısmi itiraz, diğeri ise “Borçlu takibin müstenidi olan senet altındaki imzayı reddediyorsa, bunu itirazında ayrıca ve açıkça beyan etmelidir. Aksi takdirde icra takibi yönünden senetteki imzayı kabul etmiş sayılır.” şeklindeki 62/5. maddede düzenlenen imzaya itiraz hâlidir.
  17. Ödeme emrine itirazla birlikte asıl borç ve işlemiş yahut işleyecek faiz gibi feri taleplerle birlikte tümden duran takibin devamını sağlamak isteyen alacaklı itirazı hükümden düşürebilmek için itirazın kaldırılmasını (m. 68-70) talep edebileceği gibi, itirazın iptali davası da açabilir.
  18. İtirazın iptali davası; İİK’nın 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre bu davanın açılabilmesi için;
    i) İlamsız takip yapılmış olması,
    ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
    iii) Alacaklının, itirazın kaldırılması için icra mahkemesine başvurmaması,
    iiiv) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gereklidir.
  19. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını bu davada cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
  20. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tâbidir ve yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.
  21. Bu bilgiler göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam etmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Takip dayanağı alacağın genel hükümler dairesinde tartışılarak mevcudiyeti sonucuna varan mahkeme itirazın iptali talebini kabul ettiğinde aynı dava konusu ile ilgili olarak borçlu menfi tespit isteyemeyeceği gibi, davanın reddi hâlinde de alacaklı aynı alacak için aynı dava sebebine dayanarak yeni bir alacak davası açamayacaktır.
  22. Gelinen aşamada,yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu icra takibi ve itirazın iptali davası süreci incelenmelidir.
  23. Davacı borçlu … hakkında davalı alacaklı … tarafından Ankara 29. İcra Dairesinin 2008/7415 sayılı dosyası üzerinden ilamsız icra takibi başlatılmış, ödeme emrinde asıl alacak ve işlemiş faiz toplamı 6.921,15TL’nin asıl alacağa işleyecek yıllık %40 faizi ile birlikte tahsili talep edilmiştir. Borçlu süresinde verdiği ödeme emrine itiraz dilekçesinde “..hem borca hem de rucuen borçluluk sıfatım bulunmadığından takibe itiraz ediyorum” demek suretiyle takibin durmasını sağlamıştır. Duran takibin devamı için Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/374 E., 2010/249 K. sayılı dosyası üzerinden görülen itirazın iptali davasında mahkemece 09.06.2010 tarihli karar ile “davanın kısmen kabulüne, borçlunun takip dosyasına yaptığı itirazın 5.530,81TL asıl, 16,59TL işlemiş faiz yönünden iptaline, bu miktar üzerinden takibin devamına…” karar verilmiş, hüküm borçlu tarafından temyiz edilmemiş, alacaklının temyiz dilekçesi de miktar yönünden kesinlik sınırı altında kaldığından reddedilmiş ve karar bu suretle kesinleşmiştir.
  24. Ödeme emrine itiraz dilekçesinde borca itiraz edildiğine yönelik açıklama, ödeme emriyle istenilen asıl alacak, işlemiş ve işleyecek faiz gibi tüm borç kalemlerini kapsadığından, duran takibe ilişkin olarak itirazın iptali davasında verilen “takibin devamı” kararının işleyecek faizi de içerdiğinin kabulü gerekir. Anılan kararda işleyecek faiz oranı yönünden takiptekinden farklı herhangi bir kabule yer verilmemiş olması nedeniyle takip %40 işleyecek faiz oranı üzerinden devam edecektir. Söz konusu karara karşı borçlu tarafından temyiz isteminde de bulunulmamış, karar bu hâliyle kesinleşmiştir. Aynı takibe ilişkin olarak alacaklının ikame ettiği itirazın iptali davasında verilen hüküm ile buna dayanak takipte istenilip itirazın iptali davasının müddeabihinin içinde yer alan işleyecek faiz miktarına ilişkin menfi tespit istemli eldeki davanın dayanağı olan olay ve olgular aynıdır. İşleyecek faiz oranı itirazın iptali davasında verilen karar ile kesinleştiğinden bu miktarın başka bir mahkemede menfi tespit istemiyle yeniden tartışılması kesin hüküm nedeniyle mümkün bulunmamaktadır.
  25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, aynı takibe ilişkin olsa dahi itirazın iptali davasında kurulan hüküm ile menfi tespit davasında istenen talep sonuçlarının birbirinden farklı olması nedeniyle HMK’nın 303. maddesi anlamında kesin hükümden bahsedilemeyeceği ancak menfi tespit davasında takipte işleyecek faize ilişkin talebin, itirazın iptali davasıyla kesinleşmesi nedeniyle artık kesinleşmiş bir hususta dava açılmasında hukuki yararın bulunmamasından dolayı davanın hukuki yarara ilişkin dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerektiği ve direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulmasının yerinde olacağı görüşü ile; ödeme emrinde açıkça işleyecek faize itiraz edilmemiş olması nedeniyle itirazın iptali davasını gören mahkemece bu hususa girilerek hüküm tesisinin mümkün olmadığı, somut olayda da mahkemenin bu sebeple takibin devamına karar verirken haklı olarak uyuşmazlık noktasına ilişkin herhangi bir tespitte bulunmadığı, işleyecek faizin bu yönde ödeme emrine süresinde yapılmış bir itiraz olmadığından takip hukuku anlamında kesinleştiği ancak bu durumun maddi anlamda kesin hüküm kavramı içerisinde değerlendirilemeyeceği, borçlunun takipte kesinleşen faizle ilgili menfi tespit davası açmasında hukuki yararının bulunduğu, zira hakkında usulüne uygun şekilde yargılama ve değerlendirme yapılmamış, açıkça hiçbir hüküm tesis edilmemiş bir konuyla ilgili olarak kesin hükmün varlığından bahsedilemeyeceğinden borçsuzluğunun tespitini isteyen kişinin davasının dinlenilebilir olduğu, yerel mahkemece bu yöne ilişkin kurulan direnme hükmünün haklı ve yerinde olması nedeniyle kararın sair yönlere ilişkin temyiz itirazları incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde ileri sürülen görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
  26. Sonuç itibariyle Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken yazılı şekilde direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırı olup hükmün bozulmasını gerektirir.

IV. SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.02.2021 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir