Ceza mahkemesi kararları hukuk mahkemelerini bağlar mı?

Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda 6098 sayılı TBK’nın 74. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.

İnanç Sözleşmesi Nedir?

İnanç sözleşmesi; inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.

Hak sahibi olduğu eşi ve babası aynı kanun kapsamında sigortalı olduğu olan kadının her iki aylığa birden hak kazanması mümkün olmayıp ölüm aylıklarından fazla olanı ödenebilir.

506 sayılı Kanun’un 02.07.1973 tarihli ve 1753 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile yeniden düzenlenen 68. maddesinin I/C-a bendine göre; “yaşları ne olursa olsun evli olmayan, evli olmakla beraber sonradan boşanan veya dul kalan, Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi bir işte çalışmayan, buralardan gelir veya aylık almayan” kız çocuklarına ölüm aylığı bağlanabilecektir. Aynı maddenin (VI) numaralı bendi hükmüne göre de; kız çocuklarına bağlanan ölüm aylıkları Sosyal Sigortaya, Emekli Sandıklarına tabi işlerde çalışmaya başladıkları ya da evlendikleri tarihi takip eden devre başından itibaren kesilecektir. Ayrıca (VI) numaralı bendin son cümlesinde; “… evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanan kimseye bu aylıklardan fazla olanı ödenir…” düzenlemesine yer verilmiştir

Eşine hakaret eden ve “eşini evden kovan” erkek kusurlu olup bu hareket aynı zamanda eşinin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığından manevi tazminata karar verilmesi gerekir.

Erkek eşin davacıya hakaret ettiği ve zaten “eşini evden kovma” şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışın kendi içinde “hakaret eylemini” barındırmasının doğal sonucu olmasına göre yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken, davalı erkek eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan kusurlu davranışının ispat edilemediği gerekçesiyle davacı kadın eşin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Süreklilik arz eder şekilde uzun süreler evini, eşini ve çocuklarını terk eden ve herkesin önünde kocasına hakaret eden kadın ile eliyle karısına bir kez vuran ve birlik görevlerini ihmal eden erkek eşit kusurludur.

Kadın eşin süreklilik arz eder şekilde uzun süreler evini, eşini ve çocuklarını terk ettiği, herkesin önünde eşine hakaret ettiği, erkek eşin ise sürekliği kanıtlanmayan şekilde son olayda tepki sınırlarını aşarak eliyle eşine bir kez vurduğu ve birlik görevlerini ihmal ettiği şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarıyla taraflar, boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurludur.

Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun, Kurula Yapılan Şikayetlerin Usul Şartlarına İlişkin Kamuoyu Duyurusu

Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nun, Kurula Yapılan Şikayetlerin Usul Şartlarına İlişkin Kamuoyu Duyurusu

İşçinin geçmiş ücretlerinin düzensiz ve gecikmeli ödenmesi “haklı nedenle fesih” nedenidir.

Davacı işçinin geçmiş ücretlerinin zamanında ödenmediği gerekçesine bağlı fesih haklı kabul edilerek kıdem tazminatının kabulü gerekir.

Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.

Evin girişine, avlusuna, merdiven kısmına ve balkonuna konulan kameranın komşunun giriş kapısı ve pencerelerini kaydetmesi özel hayatın gizliliğinin ihlali suçunu oluşturur.

Evin girişine avlusuna, merdiven kısmına ve balkonuna konulan kamera komşunun giriş kapısı ve pencerelerini kaydetmesi özel hayatın gizliliğinin ihlalidir

Ceza Yargılamasında Tanıklıktan Çekinme Hakkı

Tanıklıktan Çekinme 5271 sayılı CMK’nın “Tanıklıktan çekinme” başlıklı 45. maddesi; “(1) Aşağıdaki kimseler tanıklıktan çekinebilir:a) Devamını Oku

Noter, gerekli özeni göstermesi yeterli olmayıp, gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir.

Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukuki rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkânı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır. Böylece toplum içinde bazı iş ve meslekler ile bazı gruplara ve kategorilere daha ağır bir sorumluluk yükletilmektedir.
Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca noterin hukuki sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının görevleriyle ilgili bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi hâlinde noterin hukuki sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir.
Sorumluluk hukukunun önemli öğelerinden biri de zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunmasıdır. İlliyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi zarardan sorumlu tutulmayacaktır.