İtirazın iptali davası, bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılması gereken bir dava olup, dava açma süresi itirazın tebliği ile başlayacaktır.

İtirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından (süresi içinde) ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur.

Menfi Zarar Nedir?

Menfi zarar; uyulacağı ve yerine getirileceğine inanılan bir sözleşmenin hüküm ifade etmemesi ve yerine getirilmemesi yüzünden güvenin boşa çıkması dolayısıyla uğranılan zarardır. Başka bir deyişle, sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan zarardır. 

Yargıtay Kararlarında Hakaret Olarak Değerlendirilen Sözler Hangileridir?

Eleştiri ise herhangi bir kişiyi, eseri, olayı veya konuyu enine, boyuna, derinlemesine her yönüyle incelemek, belli kriterlere göre ölçmek, değerlendirmek, doğru ve yanlış yanlarını sergilemek amacıyla ortaya konulan görüş ve düşüncelerdir. Genelde beğenmemek, kusur bulmak olarak kabul görmekte ise de eleştirinin bir amacının da konuyu anlaşılır kılmak, sonuç çıkarmak ve toplumu yönlendirmek olduğunda kuşku yoktur.

Müspet Zarar Nedir?

Müspet zarar, alacaklının ifadan vazgeçerek zararının tazminini istemesi hâlinde söz konusu olur. Bu durumda sözleşme ortadan kalkmamakta, yalnızca alacaklının ifaya ilişkin talep hakkının yerini müspet zararının tazminine dair talep hakkı almaktadır. Burada sözleşmenin feshedilmesinden değil, borcunun ifa edilmemesinden doğan zararın söz konusu olduğu göz ardı edilmemelidir.

Avukatın cebri icra yoluyla tahsil ettiği parayı teslim etmeyerek uhdesinde tutması eylemi “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçunu oluşturur.

Avukatların müvekkilleri adına başlatmış oldukları icra takip işlemlerinin adli bir işlem olduğu, takip ettikleri adli işlem sırasında TCK’nın 6. maddesi anlamında yargı görevi yapan kişi sayılacakları kabul edilmekle birlikte, avukatların icra takibindeki işlemleri sırasında her koşulda ve her zaman kamu görevlisi olarak kabul edileceği sonucunu doğurmayacağı, zira “yargı görevi yapan” kavramı ile “kamu görevlisi” kavramları birbirinden farklı olup “yargı görevi yapan” kavramı avukatların kamusal bir faaliyette bulundukları değil, yargılamanın bir kişisi olduğunu ifade etmek içindir (Özbek, Veli Özer/Meraklı, Serkan, a.g.e., s.1171).
Bu açıklamalardan sonra TCK’nın “Özel kanunlarla ilişki” başlıklı 5. maddesi, 1136 sayılı Kanun’un “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 62. maddesi ve “genel norm-özel norm” kavramları hususları üzerinde durulmalıdır.
TCK’nın “Özel kanunlarla ilişki” başlıklı 5. maddesi;
“(1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesi ise “Özel ceza kanunlarında ve ceza içeren kanunlarda suç tanımlarına yer verilmesinin yanı sıra, çoğu zaman örneğin teşebbüs, iştirak ve içtima gibi konularda da bu Kanunda benimsenen ilkelerle çelişen hükümlere yer verilmektedir. Böylece, ceza kanununda benimsenen genel kurallara aykırı uygulamaların yolu açılmakta ve temel ilkeler dolanılmaktadır. Tüm bu sakıncaların önüne geçebilmek bakımından, ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini sağlamak için; diğer kanunlarda sadece özel suç tanımlarına yer verilmesi ve bu suçlarla ilgili yaptırımların belirlenmesi ile yetinilmelidir. Buna karşılık, suç ve yaptırımlarla ilgili olarak bu kanunda belirlenen genel ilkelerin, özel kanunlarda tanımlanan suçlar açısından da uygulanmasının temin edilmesi gerekmektedir.” şeklindedir.
Buna göre TCK’nın genel hükümleri özel ceza kanunları ile suç ve ceza içeren kanunlar hakkında da mutlak olarak uygulanacak; özel ceza kanunlarında veya ceza hükmü içeren diğer kanunlarda TCK’nın genel hükümlerine aykırı hükümler yer almayacaktır.

İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir.

İfaya ekli cezai şartın istenebilmesi için sözleşmede açıkça kararlaştırılmış olmadıkça gecikmiş ifanın çekincesiz olarak kabul edilmemesi gerekir. Aksi hâlde cezai şartı isteme hakkı düşer. Gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş, sözleşmede cezai şart talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış ya da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi cezai şart isteme hakkı düşmez, talep edilebilir.

Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinin ileriye etkili feshi talebinde, yüklenicinin ileriye etkili fesih sonuçlarından yararlanabilmesi için inşaatın en az %90 ve üzeri seviyeye getirilmiş olması zorunludur.

Hukuk Genel Kurulu          2017/866 E.  ,  2021/724 K. “İçtihat Metni” MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi 1. Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … 1. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) [Daha Fazla…]

Taşınmaz satışına dair geçersiz sözleşmeden kaynaklanan menfi zararın belirlenmesi-İmar Kanunu’na aykırı şekilde kaçak yapı bulunup bulunmadığı

TBK’nın 136/3. maddesine göre borçlunun ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmemesi ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almaması hâlinde bundan doğan zararları gidermekle yükümlü olacağı, belediye tarafından taşınmazı satın alanlara tapuların verilemeyeceğinin bildirilmediği, taşınmazı ihale ile alan ve iyiniyetli olan davacının taşınmaz mülkiyetini edindiği inancıyla satın alma amacına uygun olarak taşınmaza mesken yaptığı, imar ve ihya ederek yirmibeş yıl gibi uzun süre malik sıfatıyla kullandığı gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.

Borçlu temerrüdünde sözleşmeden dönme hakkı ancak karşılıklı edimler içeren sözleşmelerde karşılık edimdeki temerrüt hâlinde kullanılabilir.

Taraflar arasında düzenlenen protokol ve ek protokolde asıl edim açısından kesin bir vade belirledikleri hususu sabittir. Bu durumda davalının borcunu zamanında ifa etmemesi ile birlikte, kesin bir vade belirlenmiş olduğundan temerrüdün gerçekleştiği açıktır (818 sayılı BK, m.101/2). Ayrıca taraflar arasında kesin bir vade belirlenmiş olduğundan ve hatta davalının ifa gününden hemen önce ek koşullar talep ettiğinden borçlunun (davalının) davranışının gerek 818 sayılı BK’nın 107. maddesinin birinci fıkrası gerekse üçüncü fıkrası kapsamında değerlendirilmesi mümkün olup, neticede ek süre verilmesine gerek bulunmamaktadır. O hâlde zarar ile sözleşmeye aykırılık arasında uygun illiyet bağının bulunduğu kabul edilerek davacının sözleşmeden dönen davalıdan 818 sayılı BK’nın 108. maddesi gereğince menfi zararını talep edebileceğinin kabulü gerekmektedir.