Başvuru süresinin “15 gün” yerine “7 gün” olarak belirtilmek suretiyle sanığın yanıltıldığı durumda, karara karşı 15 gün içinde itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte kararın sanığa yeniden tebliğ edilmesi gerekir.

  • Başvuru süresinin “15 gün” yerine “7 gün” olarak belirtilmek suretiyle sanığın yanıltıldığı durumda, usulüne uygun bir yasa yolu bildirimi yapılmadığından karara karşı 15 gün içinde itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte kararın sanığa yeniden tebliğ edilmesi gerekir.
  • ÖZET:
  • 6545 sayılı Kanun’un 68 inci maddesi ile değişik 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ile birlikte verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararının içeriğinde, karara karşı itiraz yoluna başvuru süresinin “15 gün” yerine “7 gün” olarak belirtilmek suretiyle sanığın yanıltıldığı, Anayasanın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması başlıklı 40 ıncı maddesindeki düzenleme ile 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin ikinci fıkrası ve 5271 sayılı Kanun’un 171, 172 ve 173 üncü maddeleri uyarınca, başvurulacak kanun yolunun, merciinin, başvuru şekli, süresi ve bu sürenin başlangıcının açıkça ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde gösterilmesi gerekmekte olup;
  • kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ve bu karar ile birlikte verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararda kanun yolu başvuru süresinin sanığı yanıltacak biçimde “7 gün” olarak gösterildiği, bu nedenle erteleme kararına itiraza ilişkin usulüne uygun bir yasa yolu bildirimi yapılmadığı için karar sanık tarafından öğrenilmiş olsa bile, 15.07.2015 tarihli kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının kesinleşmediği ve kovuşturma şartlarının oluşmadığı dikkate alınarak, sanığa kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına karşı 15 gün içinde Sulh Ceza Hakimliğine itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte kararın yeniden tebliğ edilmesi gerektiğinden, bu kapsamda inceleme konusu olayda sanığın yükümlülüklerine uymaması eylemini, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı kesinleşmeden gerçekleştirdiği anlaşılmakla, sanık hakkında kovuşturma şartlarının oluşmaması nedeniyle, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin sekizinci fıkrası gereğince kovuşturma şartının gerçekleşmesini beklemek üzere, kamu davasının durmasına ve gerekli tebligat işlemlerinin tamamlanarak, kararın infazına devam edilmesi için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi yerine yargılamaya devamla sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması gerekir.

Yargıtay 10. Ceza Dairesi         

2020/17621 E.  ,  2023/479 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma
HÜKÜM : Mahkûmiyet

Sanık hakkında kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle, gereği düşünüldü:


I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Sanık hakkında, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan dolayı başlatılan soruşturmada, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 6545 sayılı Kanun ile değişik 191 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Serik Cumhuriyet Başsavcılığınca 15.07.2015 tarihli kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ile birlikte denetimli serbestlik tedbiri kararı verilmiştir.
2. Sanığın, kendisine yüklenen tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gerektirdiği yükümlülüklere uygun davranmamakta ısrar ettiğinin bildirilmesi üzerine, Serik Cumhuriyet Başsavcılığının, 03.12.2015 tarihli iddianamesi ile sanığın 5237 sayılı Kanunu’nun 191 inci maddesinin birinci fıkrası ile 53 üncü maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.

3. Serik 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.03.2016 tarihli ve 2015/428 Esas, 2016/116 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında, kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan lehine olan 5237 sayılı Kanun’un 5560 sayılı Kanun ile değişik 191 inci maddesinin birinci fıkrası, aynı Kanun’un 53 üncü ve 58 inci maddeleri uyarınca 1 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluklarına ve sanık hakkında tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmiştir.

II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanığın temyiz sebepleri özetle;
1. Daha öncesinde hakkında hiçbir olayın bulunmadığına,
2. Suç tarihinde kullanmak amacıyla uyuşturucu bulundurmanın suç olmadığına,
3. Kararın temyiz edilmesine veya ertelenmesini talep ettiğine, ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Emniyet ekiplerince 30.10.2013 günü,…. plaka sayılı aracının çalıntı kaydının verilmesini beyan eden Ahmet Hamdi Bilgin isimli şahsın beyanı üzerine araç üzerine çalıntı kaydı konulduğu, 05.01.2014 günü saat 12.05 sıralarında asayiş büro ekiplerince yapılan kontroller esnasında Evrenpaşa Mahallesi, sebze hali girişinde durdurularak kaydı sorulan bahse konu aracın çalıntı olduğunun anlaşıldığı, daha sonra da Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen yazılı arama kararına istinaden araçta yapılan aramada, araç içerisinde kağıda sarılı vaziyette yaklaşık 3 gram ağırlığında esrar maddesi olduğu değerlendirilen bitki kırıntısı bulunarak el konulduğu, akabinde de Serik 2. Sulh Ceza Mahkemesi kararıyla el koyma işleminin onaylandığı, sanıktan alınan kan ve idrar örneklerinin Antalya Adli Tıp Kurumuna gönderildiği, yapılan inceleme sonucunda düzenlenen 30.01.2014 tarihli raporda sanığın idrarında esrar maddesi tespit edildiğinin bildirildiği, sanık üzerine atılı suçlamayı kabul etmemiş ve araçta bulunan uyuşturucu maddenin kendisine ait olmadığını savunmuşsa da sanığın uyuşturucu madde kullandığına ilişkin ikrarı ve idrarında yapılan incelemede de bunun ortaya konulmuş olması dikkate alınarak savunmalarına itibar edilmediği, bu maddeyi bulundurduğu ve kullandığı hususunda tam bir vicdani kanaate ulaşıldığı, sanığın verilen erteleme kararına rağmen bir yıl içerisinde usulüne uygun tebligata
rağmen iki kez Denetimli Serbestlik Müdürlüğüne müracaat etmediği, komisyon kararının da tebliğ edilip belirtilen itiraz süresi belirtilerek yasal sürenin beklenmesine rağmen yine müracaatta bulunmadığı, yüklenen yükümlülüklere veya uygulanan tedavinin gereklerine uygun davranmamakta ısrar ettiği gerekçesiyle sanık hakkında atılı suçtan mahkûmiyetine karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
Kabul edilebilir bir temyiz başvurusu üzerine yapılan inceleme neticesinde;
1. Sanık hakkında, 6545 sayılı Kanun’un 68 inci maddesi ile değişik 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları uyarınca, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ile birlikte verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararının içeriğinde, karara karşı itiraz yoluna başvuru süresinin “15 gün” yerine “7 gün” olarak belirtilmek suretiyle sanığın yanıltıldığı, Anayasanın Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması başlıklı 40 ıncı maddesindeki düzenleme ile 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinin ikinci fıkrası ve 5271 sayılı Kanun’un 171, 172 ve 173 üncü maddeleri uyarınca, başvurulacak kanun yolunun, merciinin, başvuru şekli, süresi ve bu sürenin başlangıcının açıkça ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde gösterilmesi gerekmekte olup; kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı ve bu karar ile birlikte verilen tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararda kanun yolu başvuru süresinin sanığı yanıltacak biçimde “7 gün” olarak gösterildiği, bu nedenle erteleme kararına itiraza ilişkin usulüne uygun bir yasa yolu bildirimi yapılmadığı için karar sanık tarafından öğrenilmiş olsa bile, 15.07.2015 tarihli kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararının kesinleşmediği ve kovuşturma şartlarının oluşmadığı dikkate alınarak, sanığa kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararına karşı 15 gün içinde Sulh Ceza Hakimliğine itiraz hakkı bulunduğu ihtarı ile birlikte kararın yeniden tebliğ edilmesi gerektiğinden, bu kapsamda inceleme konusu olayda sanığın yükümlülüklerine uymaması eylemini, kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı kesinleşmeden gerçekleştirdiği anlaşılmakla, sanık hakkında kovuşturma şartlarının oluşmaması nedeniyle, 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin sekizinci fıkrası gereğince kovuşturma şartının gerçekleşmesini beklemek üzere, kamu davasının durmasına ve gerekli tebligat işlemlerinin tamamlanarak, kararın infazına devam edilmesi için dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi yerine yargılamaya devamla sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması,
Kabul ve uygulamaya göre de;
2. Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5237 sayılı Kanun’un 191 inci maddesinde sanığa isnat edilen suç için temel ceza miktarının “bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası” olarak belirlendiği; hükümden sonra yürürlüğe giren 5271 sayılı Kanun’un 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan “Basit Yargılama Usulü” başlıklı 251 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Asliye Ceza Mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanun’un geçici 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “01.01.2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19.08.2020 tarihli 31218 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas, 2020/33 Karar
sayılı iptal kararı ile, “…kovuşturma evresine geçilmiş…” ibaresinin, aynı bentte yer alan “… basit yargılama usulü…” yönünden Anayasaya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle kovuşturma evresine geçilmiş olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanun’un 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan düzenlemenin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişikliklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre; “mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararının neticeleri itibarıyla maddi ceza hukukuna ilişkin olduğunun ve 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, 5237 sayılı Kanun’un 7 nci maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 251 inci maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle sanığın hukuki durumunun, “Basit Yargılama Usulü” yönünden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
3. Hükümden sonra 5237 sayılı Kanun’un 53 üncü maddesinin uygulanması ile ilgili olarak 7242 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması, hukuka aykırı görülmüştür.

V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle Serik 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 01.03.2016 tarihli ve 2015/428 Esas, 2016/116 Karar sayılı kararına yönelik sanığın temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321 inci maddesi gereği, Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA,
Dava dosyasının, mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,24/01/2023 tarihinde karar verildi.

Editör http://sanalhukuk.org

Güncel ve Güvenilir Hukuki Bilgi

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours