Anayasa Mahkemesi’nden hükümlü ve tutukluları yakından ilgilendiren ihlal kararı

5 min read

Ceza infaz kurumlarında bulunan tüm hükümlü ve tutuklular, Anayasa’da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir.

Anayasa Mahkemesi yakın tarihte verdiği (Tahsin İşlekel, B. No: 2019/36513, 2/5/2023) kararıyla bir kere daha hükümlü ve tutuklu haklarının altını çizdi.

Karara konu olay kısaca şöyle:

Sağlık problemleri bulunan ve tek kişilik odada kalması kurum hastanesinin psikiyatri uzmanı tarafından da uygun görülen başvurucunun talebi “..her ne kadar psikiyatri uzmanı tarafından başvurucunun tekli odada kalmasının uygun olacağı belirtilmişse de Kurumda bulunan tekli odalarda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan, hücrede tutulan ve bulaşıcı hastalık taşıdığı tespit edilen mahpusların barındırıldığı belirtilmiştir.” şeklinde bir gerekçeyle idare tarafından reddedilmiştir.

Şikayet mercii (İnfaz Hakimliği) ve itiraz mercii (Ağır Ceza Mahkemesi) cezaevi idaresinin kararını usul ve yasaya uygun bulmuştur. Hukuk yollarını bu şekilde tüketen başvurucu süresinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştur.

Karardan satır başları:

  • Başvuru, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelenmiştir.
  • Ceza infaz kurumlarında bulunan tüm hükümlü ve tutuklular, Anayasa’da düzenlenen temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir.
  • Tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar orantılı olması koşuluyla sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35).
  • Anayasa Mahkemesi; infazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahpusları özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması, mahpusların sağlık ve esenliklerinin yeterli şekilde güvence altına alınması ve mahpuslara gerekli tıbbi yardımın sağlanması gerektiğini vurgulamaktadır (Turan Günana, § 39).
  • Mahpusların kurumun fiziki yapısı, kapasite durumu ve güvenlik gerekleri gözönüne alınarak barındırılmaları konusunda Kurum idaresinin takdir yetkisinin bulunduğu açıktır. Bununla birlikte müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi gerekmektedir.

Ceza infaz kurumlarının düzenini ve güvenliğini sağlayacak tedbirlerin alınması konusunda kamusal makamlara tanınan takdir yetkisi, alınacak tedbirlerin mahpusların tutulma hâlinin gerektirdiğinin ötesinde fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin bozulmasına neden olmamalıdır.

  • Başvurucu hakkında düzenlenen sağlık raporlarıyla psikiyatrik rahatsızlıkları nedeniyle başvurucunun tekli odada kalmasının uygun olacağı yönünde hazırlanan uzman raporu dikkate alındığında somut olayın koşullarında seçilen aracın öngörülen amaç için başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak nitelendirilebilmesi güçtür. Zira raporlar, başvurucunun talebinin ciddiyetini ve önemini ortaya koymakta; devam eden uygulamanın tıbbi açıdan uygun olmayacağına ilişkin olarak kamusal makamlara önemli bir uyarıda bulunmaktadır. Başvurucunun somut gerekçelerle ileri sürdüğü talepleri karşısında Kurum, kapasite üzerinden genel bir değerlendirme yapmakla yetinmiş; sunulan raporda belirtilen durum hakkında daha ileri tetkiklerin yapılması veya durumun gerekliliği nispetinde harekete geçebilecek üst makamlara bilgi verilmesi gibi yöntemleri denemekten imtina etmiştir. Verilen kararlarda uzun bir süre boyunca kalabalık koğuşlarda tutulan başvurucunun tekli odada tutulması talebine ilişkin gerekçeleri karşılanmamış, salt ceza infaz kurumu kapasitesi üzerinden genel bir değerlendirme yapılarak mevcut uygulamanın başvurucunun sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri dikkate alınmamıştır. Dolayısıyla ilgili idari ve yargısal makamlarca çatışan menfaatlerin dengelenmesi çabasına girilmeden Kurum düzeninin ve güvenliğinin sağlanması amacına öncelik verilmiştir.
  • İleri sürdüğü gerekçeler irdelenmeyen ve özel durumu değerlendirilmeyen başvurucunun katlanması gereken bireysel külfet karşısında Kurum düzeninin ve güvenliğinin sağlanmasına yönelik güdülen amaca neden üstünlük tanındığı hususunda bir açıklama yapılmaması ve zorunlu bir toplumsal ihtiyacın bulunduğu konusunda ikna edici gerekçeler ortaya konulmaması nedeniyle başvurucunun maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours