Anayasa Mahkemesi ‘nin Yeni İçtihadı ile Neler Değişiyor?

6 min read

Resmi Gazete’nin bugünkü (13.09.2023) sayısında yayınlanan Anayasa Mahkemesi Genel Kurul Kararı ile sonradan haklarında kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilen kişilerin 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinde öngörülen tazminat yolunu tükettikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklamanın hukuki olmadığı ve ödenen tazminatın yetersiz olduğu iddiasıyla yaptıkları bireysel başvurularda başvuru yollarının tüketilmiş kabul edilebilmesi için sadece 5271 sayılı Kanun’un 141/1-e bendi kapsamında bir tazminat davası açmalarının yeterli olduğuna, ayrıca aynı maddenin (a) bendi kapsamında tazminat davası açmalarının gerekli olmadığına karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi’nce beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildikten sonra yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirleri nedeniyle açılan tazminat davaları üzerine yapılan bireysel başvurularla ilgili olarak bugüne kadar farklı tarihlerde çeşitli kararlar verilmiş olması, verilen kararların bazılarında başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin belirlenmesinde zorluklar yaşanması ve buna bağlı olarak da Bölümlerce farklı kararlar verilmesi üzerine içtihat değişikliğine gidilmiştir.

Kararın tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz: (Gülseren Çıtak [GK], B. No: 2020/1554, 27/4/2023, § …)

Ya da işin özeti şu:

Tazminat Davası Açarken..

Aslında uygulama açısından kararın pek bir yenilik getirdiği söylenemez. Çünkü kararda da dile getirildiği gibi haklarında beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilen kişilerce sonradan tazminat davası açılırken 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin herhangi bir fıkrasına ya da bendine atıf yapılmadan genel anlamda haksız yere hürriyetlerinden mahrum bırakıldıkları gerekçesiyle dava açılmaktadır.

Bundan sonra yapılacak olansa aslında bugüne kadar olduğu gibi yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbiri uygulanan kişilerin haklarında sonradan beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi halinde açacakları tazminat davalarını yine 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesinin herhangi bir fıkrasına ya da bendine atıf yapmadan genel anlamda haksız yere hürriyetlerinden mahrum bırakıldıkları gerekçesiyle açmaları/açmaya devam etmeleri olacaktır.

Bundan böyle Kanun’un 141/1-e bendi uyarınca açılan tazminat davalarını gören derece mahkemeleri de tazminata hükmederken kişiler hakkındaki yakalama veya tutuklamanın hukuka uygunluğu konusunda inceleme yapmadan sadece kovuşturmaya yer olmadığına veya beraate karar verilmiş mi buna bakıp eğer verilmişse tazminata hükmetmeleri gerekmektedir.

Tazminatın Niteliği ve Tutarı

Anayasa mahkemesi hangi sebebe dayanılarak tazminata hükmedileceği konusunda yukarıdaki şekilde bir karara vardıktan sonra ikinci olarak 5271 sayılı Kanun’un 141/1-e bendi kapsamında açılan tazminat davalarında derece mahkemelerinin hem (a) hem de (e) bendine göre mi tazminat ödeyeceği, sadece (a) veya (e) bendine göre mi tazminat ödeyeceği, (a) bendine göre ödenen tazminat ile (e) bendine göre ödenen tazminat arasında miktar bakımından ne gibi bir farklılık olacağı, (e) bendine göre ödenen tazminatın (a) bendine göre ödenen tazminatın belirlenmesinde dikkate alınıp alınmayacağı konusunda da içtihat birleştirme yoluna gitmiştir. Buna göre

  • (e) bendi kapsamında ödenen tazminat özünde hukuka aykırı olan yakalama, gözaltı ve tutuklamanın karşılığıdır,
  • Başvuru neticesinde tazminatın yetersiz olduğu sonucuna varılırsa bu durum Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasıyla bağlantılı olarak dokuzuncu fıkrasının ihlali anlamına gelir ve ihlalin mahkeme kararından kaynaklanması nedeniyle yeniden yargılamaya hükmedilmesi gerekmektedir,
  • Kararın ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere mahkemeye gönderilmesi hâlinde derece mahkemesinin yapacağı şey Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarını dikkate alarak yeni bir tazminat miktarı belirlemek olacaktır.
  • Anayasa’nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası gereğince ödenecek tazminat manevi zarara ilişkin olabileceği gibi maddi zarara ilişkin de olabilir.
  • Maddi zarar, zarara uğrayanın mevcut mal varlığı ile uygulanan koruma tedbiri olmasaydı bu mal varlığının olacağı hâl arasındaki farktan ibarettir.
  • Maddi zarar, mal varlığında meydana gelen fiilî azalma şeklinde ortaya çıkabileceği gibi yoksun kalınan kâr şeklinde de oluşabilir.
  • Öte yandan hukuka aykırı koruma tedbiriyle zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Hukuka aykırı koruma tedbiriyle zarar arasındaki illiyet bağının açık olmadığı, belirsiz veya spekülatif olduğu hâllerde maddi tazminata hükmedilmeyecektir.
  • Ödenmesine karar verilen manevi tazminatın miktarı Anayasa Mahkemesinin benzer durumlarda verilmesine hükmettiği tazminat miktarıyla aynı olmamakla birlikte somut olayın koşullarında tazminat hakkının özünü zayıflatacak kadar düşük de olmamalıdır.

Avukatlık Ücreti mi Maddi Zarar mı?

  • 5271 sayılı Kanun’un 141. maddesine göre açılan ve beraatle sonuçlanan tazminat davalarında avukata ödenen -maktu vekâlet ücretinin üzerindeki- vekâlet ücreti mutlak manada maddi zarar kapsamında değerlendirilmez.
  • 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinin beşinci fıkrasının birinci cümlesinde, dava sonunda kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukata ait olduğu belirtilmiştir.
  • Ancak anılan hüküm emredici değil tamamlayıcı nitelikte bir hukuk kuralı olduğundan kişilerin özgür iradeleriyle düzenleyecekleri avukatlık sözleşmelerinde ücreti kararlaştırırken dava sonunda karşı tarafa yüklenecek vekâlet ücretinin avukatlık ücretine dâhil edilip edilmeyeceği hususunu gözeterek düzenleme yapmaları mümkündür. Diğer bir deyişle bu vekâlet ücreti hukuki yardım alanla avukat arasındaki vekâlet ücretine ilişkin sözleşmede aksi kararlaştırılmadığı sürece avukata aittir.
  • Beraat ettiği davada lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi kişinin maddi zararının karşılandığı anlamına gelmeyebilir.
  • Bu noktada vekâlet sözleşmesinde ücret kararlaştırılırken maktu vekâlet ücretinin avukatlık ücretine dâhil edilip edilmediği araştırılmalıdır.
  • Maktu vekâlet ücretinin başvurucuya ödendiği kabul edilse bile bu miktarı aşan kısmın neden maddi zarar kapsamında değerlendirilmeyeceği, haksız gözaltı tedbiriyle arasında illiyet bağı olup olmadığı, illiyet bağı varsa talep edilen bu ücretin gerekli ve makul olup olmadığı kararda açıklanmalıdır.

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours