Anayasa Mahkemesinden Ankara Garı Patlamasıyla ilgili ihlal kararı

5 min read

Ankara Garı patlamasında yaralanan ve tedavi gören bir vatandaşın başlattığı hukuk mücadelesinde Anayasa Mahkemesi ders gibi bir karara imza attı.

Ankara’da çeşitli sivil toplum örgütleri tarafından organize edilen 10/10/2015 tarihli toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında gerçekleşen (kamuoyunda Ankara Garı patlaması olarak bilinen) bombalı terör saldırısı sonucu 100’den fazla kişi hayatını kaybetmiş, çok sayıda kişi yaralanmıştı.

Olay sırasında yaralanan bir vatandaş; terör saldırısının gerçekleşeceği yönünde istihbarat bilgisi olmasına rağmen gerekli önlemlerin alınmaması nedeniyle kamu makamlarının ağır kusurlu olduklarını ileri sürerek terör saldırısından kaynaklanan maddi ve manevi zararının tazmini için önce Ankara 9. İdare Mahkemesi nezdinde tam yargı davası açmıştır.

Ankara 9. İdare Mahkemesi, sosyal risk ilkesi (kusursuz sorumluluk) uyarınca talebi kısmen kabul ederek 7.500 TL manevi ve 1.300 TL maddi tazminatın davacı vatandaşa ödenmesine hükmetmiştir.

Anayasa Mahkemesi, önüne gelen olayda idare mahkemesinin gerekçesinde sosyal risk ilkesine ilişkin geniş çaplı bir açıklama bulunmakla beraber başvurucunun idarenin terör olayının önlenmesi için gereken önlemleri almadığı temelinde ileri sürdüğü hizmet kusuruna ilişkin olarak bir değerlendirme yapılmadığını, bir başka ifadeyle kamu makamlarının kusurlu olup olmadığının tartışılmadığını belirtmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesi sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucu lehine hükmedilen maddi ve manevi tazminatın da incelemeye konu ihlal iddiası yönünden başvurucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırmadığına karar vermiştir.

Başvurucunun hükme yönelik istinaf talebi Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10. İdari Dava Dairesi tarafından reddedilmiştir. Başvurucu, nihai kararı öğrenmesinin ardından süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin söz konusu başvuru üzerine verdiği ve ders niteliğinde olan kararından satır başları şöyle:

Yaşam Hakkı

Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşam hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkün olup bu inceleme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliği olup olmadığının ve maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçlarının değerlendirilmesi gerekir.

Etkili Başvuru Hakkı

Başvuruya konu terör saldırısı, miting için toplanan kalabalığın bulunduğu alanda bomba patlatılması suretiyle gerçekleşmiş olup öldürücü niteliği konusunda şüphe bulunmayan bu saldırı nedeniyle 100’den fazla kişi hayatını kaybetmiş; aralarında başvurucunun da bulunduğu çok sayıda kişi yaralanmıştır. Uygulanabilirlik ve incelemenin kapsamı yönünden değerlendirme yapıldığında başvurucunun bütün şikâyetleri esas olarak öngörülebilir nitelikte olan terör saldırısının idarenin kusuru nedeniyle engellenemediği, açtığı tazminat davasında da hizmet kusuru için değerlendirme yapılmadığına yönelik olduğundan ve başvurucu hayatta olmasına rağmen olay, bomba patlatılarak gerçekleştirilen, büyük çapta can kaybına yol açan bir terör saldırısı niteliğinde olduğundan başvurunun yaşam hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

İhlal kararının gerekçesi

Başvurucu, açtığı tam yargı davasını esas olarak bombalı saldırı gerçekleştirileceğini bilen veya bilmesi gereken idarenin saldırının gerçekleşmesini önlemek için asgari düzeyde dahi tedbir almadığı iddiası üzerine inşa etmiştir. Mahkeme, genel koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği (idarenin kusurunun bulunup bulunmadığı) yönünde herhangi bir değerlendirme yapmadan sadece sosyal risk ilkesi çerçevesinde başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir.

İdari yargı mercileri, başvurucunun iddiaları yönünden teoride ve uygulamada etkili olan tam yargı davası yolunu meseleyi yalnızca sosyal risk ilkesi çerçevesinde ele almak ve saldırının gerçekleşmesinde kamu makamlarının kusurunun/ihmalinin bulunup bulunmadığı yönünde bir araştırma/değerlendirme yapmamak suretiyle etkisiz kılmış ve bunun bir sonucu olarak yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediğinin tespit edilebilmesi adına başvurucuya makul bir başarı şansı sunmamıştır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkıyla bağlantılı olarak Anayasa’nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı ihlal edilmiştir.

Karar metni için tıklayınız.

Daha Fazla

+ There are no comments

Add yours